SehirAlem

Buldan

Yüzölçümü:510 km2 (196,9 mi2)
Nüfus:27,455
Posta Kodu:20400
İl Alan Kodu:258
İl Plaka Kodu:20

Buldan, Denizli ilinin bir ilçesidir. 2012 yılı TÜİK verilerine göre ; merkez ilçe nüfusu 15.914, köy nüfusu 11.570 toplam nüfusu ise 27.484'dir. Dokumacılık (tekstil) konusunda tüm Türkiye'de meşhur bir ilçedir. İlçeye has olan Buldan bezi dünyaca ünlü bir dokuma türüdür.

Yayla (Süleymanlı) Gölü ve Kestane Deresi ilçenin önemli doğal güzellikleri arasındadır. İlçe sınırları içinde Yenicekent Kasabası'nda Tripolis Antik Kenti bulunmaktadır.Derbent köyünde ise sulama amaçlı kullanılan Derbent Barajı bulunmaktadır. İlçe dağ yamaçına kurulmuştur ve 3 tarafı dağlarla çevrilidir. İlçenin en yüksek noktası 1151 m ile Geleyli Tepesi'dir.

Denizli Merkez'e 42 km uzaklıktadır. En yakın demiryoluna 18 km uzaklıktadır. İlçeden Denizli- Manisa karayolu geçer. Komşuları Manisa-Sarıgöl, Aydın- Buharkent, Denizli-Akköy, Denizli-Sarayköy ilçeleridir.

İdari Yapı

Buldan´a bağlı toplam 1 belde ve 28 köy vardır.

Coğrafi Yapı

Denizli'nin en gelişmiş ilçelerinden biridir.

Buldan İlçesi Ege Bölgesinin iç kısmında yer almakta olup, doğuda Güney İlçesi, batıda Kuyucak, kuzeyde Sarıgöl, güneyde Sarayköy İlçeleriyle komşu bulunmaktadır.

Yüzey şekilleri bakımından dalgalıdır. Alçak ovalar ve platolar birbirini tamamlar. Arazinin tamamı denizden yüksektir. Buldan platosu alçalarak Sarayköy tabakasına ulaşır. İlçenin diğer alanları dağ ve platolarla kaplıdır.

İlçe merkezinin batısında 1500 m yükseklikte, dağ içi düzlüğünde Süleymanlı gölü vardır. Çok eskiden bu gölün bir ark sistemiyle Buldan’ın yeşil bahçelerini suladığı bilinmektedir. Buldan’ın doğusuna doğru arazi yüksekliği giderek azalır. İlçe topraklarının yaklaşık üçte birinin bulunduğu bu bölge, Adıgüzel Barajı’nın sularıyla verimini giderek arttırmaktadır. Büyük Menderes Ovasının tarıma elverişli toprakları üzerinde Yenicekent, Doğan, Oğuz, Mahmutlu ve Bölmekaya köyleri kuruludur.

İlçedeki ormanlar iki büyük yangında tahrip olduğundan, çeşitli kuruluşların ortak çalışmalarıyla yeniden ağaçlandırma başlanmıştır.

İlçenin Asıl Ege ile Ege arasında bulunması iklim çeşitliliğine neden olmaktadır. İlçenin doğusunda Akdeniz iklimini andıran bir iklim görülür.Yazlar sıcak ve kurak, kışlar ılık ve yağmurludur. Hiç kar yağmaz, don olayına rastlanmaz. Yıllık yağış ortalaması 600-700 m2’dir. Güney ve batısındaki dağların deniz etkisini azaltması yüzünden Tosunlar, Kuyucak ve Sarayköy’e göre daha az yağış alır.

İç kesimlerdeki yüksek yayla alanlarında iklim giderek karasallaşır. Yazları sıcak, kurak ama ovaya göre serin geçer. Kışlar soğuk ve kar yağışlıdır, don olayı görülür. Karlık tepesi ve yakın çevresinde kuyularda özel olarak kar depolanır, yazın satılır. İlçenin üç tarafı dağlarla kaplı olduğundan sert rüzgarlara rastlanmaz.

Ekonomi

Buldan ekonomisi ağırlıklı olarak tekstil ürünleri üzerinde yoğunlaşmıştır. Daha çok geleneksel biçimde evde yapılmakta olan dokuma ürünleri bu tekstil sektöründe önemli paya sahiptir.

Doğal Güzellikleri

Sazak Dağı

İlçenin güneydoğusunu boydan boya kaplar. 1117 metre yükseklikte bulunan bu dağa aynı zamanda Kumralıpaşa dağı olarak ta anılmaktadır.

Yenice kaplıcaları

İlçeye 16 km mesafede bulunan Yenice Kasabası sınırları içerisinde bulunan kaplıca yarı asfalt, yarı stabilize yolla Denizli- İzmir karayoluna bağlanır. Yol Tripolis harabelerinin yanından geçmektedir. Önceleri kubbe altında, ortasında ayakları sokmak için çizme şeklinde tasarlanmış bir göbek taşı bulunmasından dolayı Çizmeli hamam denilmiştir. Günümüzde kubbe kaldırılmış kaynak üzerinde yeni tesisler yapılmıştır. Suyun sıcaklığı 44 derece olup bileşiminde hidrokarbonat, sülfat, sodyum, kalsiyum iyonları bulunmaktadır.

Kaplıca başta romatizma olmak üzere; kalp, damar sertliği, deri hastalıklarının tedavisinde önemli bir etken olmaktadır.

Aynı yörede halk tarafından Çamur Hamamı olarak anılan Gamere kaplıcası da benzer özellikleriyle özellikle iç turizme hizmet etmektedir.

Kestane Deresi

İlçe merkezine 1 km uzaklıkta olup şehrin batısında yeşillikler arasında bulunmaktadır. 1967 yılında dönemin belediye başkanı Ethem Tümbay tarafından imar ettirilen bu alan bugün hem çay bahçesi hem de restoran bölümüyle yöre halkına ve dışarıdan gelen turistlere hizmet vermektedir.

Talat Tarakçı Parkı

Dönemin belediye başkanı Talat Tarakçı tarafından 1936 yılında yaptırılmıştır. İlçe merkezinde yer alan bu park ilçeye doğal bir güzellik kazandırmaktadır. 2012 yılında yeniden düzenlenerek hizmet vermeye devam etmektedir.

İçme Deresi

İlçenin güneyinde; ilçeye 5 km mesafededir. Kaynaktan çıkan bu şifalı su içme suyu adını almıştır. Özellikle mide hastalıklarının tedavisinde yarar sağladığı bilinmektedir.

Yukarı Vakıf Çayı

Şehirden 2 km uzaklıkta çamların içinde bir dinlenme yeridir. İlçenin günümüzde en önemli turistik mekânlarından olan bu yer özellikle yaz mevsiminde iç turizme büyük bir canlılık kazandırmaktadır.

Toprakçı Kaşı

Şehre 1 km uzaklıkta, eski yayla yolu üzerinde geniş bir düzlük ve küçük bir çam ormanından oluşan mekandır. Buldan'ın büyük bir bölümü ile Pamukkale'ye kadar geniş bir alanı seyretme fırsatı sunduğu için Buldan halkının en gözde seyir tepelerindendir. Özellikle yaz geceleri serin bir ortam arayanların vazgeçilmezidir; çünkü bulunduğu yer itibari ile yaz-kış çok rüzgar alan bir bölgedir. Birkaç sene önce bu bölgeye "rüzgar enerji panelleri" kurulması gündeme gelmiştir.

Tripolis Antik Kenti

İlçemize bağlı Yenice kasabasının hemen yanındadır.

Hellen dilinde üçlü kent anlamına gelen Tripolis ismi Anadolu’da iki kente daha verilmiştir. Bunlardan biri Trabzon’da, diğeri ise Karia’dadır.

Tripolis’in eski ismi Apollonia olup M.S. 3. yüzyılda Seleukoslar tarafından kurulmuştur. Ana Tanrıça Kybele, Artemis , Apollon ve onların anneleri Leto’ya bu kentte saygı duyuluyordu. Ayrıca sikkelerinde de Leto’nun kabartması yer alıyordu.

Tripolis’in tarihte ismi Sardeis’den çıkan kral yolu’nun Philadelphia (Alaşehir)’dan sonra Tripolis’den geçerek Phrygi’nın batı ucundaki Hierapolis’e bağlanmasıyla geçer. Burası yolların birleştiği bir sınır kenti konumunda idi. Ayrıca 1190’da Alman İmparatoru Friedrich Barbarossa, Haçlı Seferlerinin başında buradan yoluna devam etmiştir. Bizans İmparatoru Dukas Batatzes kenti onarmış ve etrafını surlarla çevirmiştir. Kentten günümüze Roma dönemi yapı kalıntılarından bazı parçalar gelebilmiştir. Tiyatro ile Gymnasium’un kalıntılarının dışında arkeolojik kazı ve yüzey araştırması yapılmadığından pek bir şey günümüze gelememiştir.

Buldan´ın tarihçesi

Selçuk beyleri doğudan devamlı göç eden Oğuz aşiretlerini batıya göç ederek ilerde zaptedeceği yerlere onları yerleştirmek amacını takip ediyordu. Göçebe Türk aşiretleri Menderes'i geçerek şimdiki Buldan çevresine gelip hayvancılıkla uğraşmaya başlamışlardır. Çağış mevkine yerleşmişlerdir. Bizans hakimiyeti altında bulunuyorlardı. 1215 senelerinde yapıldığı sanılan bu yerleşme şimdiki Buldan'ın çekirdeğini teşkil etmektedir. Bunları doğudan elen Türk boyları takip eder. Denizli taraflarına gelen aşiret oymakları Selçuklular tarafından, maksatlı olarak Buldan çevresine geçip yerleşmeleri teşvik edilmiştir.

Gelen bu göçebe boyları bulundukları yerin adını çarşamba koymuşlar, hayvancılığın yanı sıra ziraatla uğraşmaya, uygarlıklarını kurmaya, pamuk ve yünden kirmanla eğirdikleri ipliklerle kaba saba fakat sağlam giyim eşyası dokumaya başlamışlardır. dokumaları kısa zamanda çevrede ün salmıştır. Osmanlı padişahı Osman Gazi'nin Çarşambayı Lazikiye'de dokunan kırmızı şallardan elbise yaptırıp giydiği rivayet edilmektedir. Tripolis şehri 1305 tarihinde Germiyan Beyi Birinci Yakup tarafından fethedilmesi üzerine buranın dokumaları Osman Gazi'ye duyurulduğu bilinmektedir. Çağışta tamamen Türkler tarafından oluşturulmuş Çarşamba Köyü 2600 nüfusa ulaşmıştır. Tripolis şehrinden Filedelfiye (Alaşehir) giden yol kenarına kurulmuş olan bu köy zamanla tanınmış buraya hayvan satın almaya, dokunmuş mal satın almaya gelen tüccarların uğrak yeri olmuştur. Buldan çevresinde Germiyanoğullarının hakimiyetinin tam olarak ne zaman bittiği bilinmektedir. Ancak 1335 tarihinde Çarşamba'nın idaresinin Aydınoğullarına geçtiğini (Türkiye Tarihi Cilt-II) biliyoruz. 1340 senesinde Buldan ve çevresinin yine Germiyanoğullarına mensup İnançoğullarının hakimiyetine geçtiğini söyleyebiliriz. Germiyan Hükümdarı 2. Yakup Beyin erkek evladı bulunmadığından 1428'de 2. Murat'ı ziyaret ederek ölümünden sonra Germiyan beyliğini tamamen Osmanlı idaresine terk edeceğini bildirmiştir. Nitekim 1429 yılında bu vasiyet gerçekleşmiş; Germiyan Beyliği tamamen Osmanlı topraklarına katılmıştır. 1354 tarihinde meydana gelen büyük depremde çarşamba ve Tripolis şehirleri fazlasıyla zarar görmüştür. Türklerle Hıristiyanlar o ana kadar beraber yaşarlarken bir kısım Hıristiyan ahalinin başka yerlere göç etmiş; daha sonra da yanı başına bugünkü Yenice kasabası kurulmuştur.

Artık Çarşamba'yı Lazikiye'de yaşamanın gittikçe güçleştiğini farkeden o tarihte sözü geçen ağalarından olan Hıdır Ağa adamlarını toplayıp şimdiki Güroluk mahallesine göç ederek (1579) mekân tutmuşlardır. Hıdır Ağa'dan daha sonra ya da onuna beraber geldiği düşünülen Alaca aşireti reisi Mehmet Ağa'da ikinci olarak gelmiş; şimdiki Düzalan mahallesine 1580 tarihinde yerleşmiştir. O tarihte şimdiki Buldan'ın bulunduğu alan ormanlık olduğu için iki beyin adamları tarafından ağaçlar kesilerek yerlerine toprak örtülü evler yapılmıştır. hâlen Çarşambayı Lazikiye'nin bulunduğu yer olan Çağış'ta 15 ev bulunmaktadır. Kurucularına izafeten Hıdıroluk mahallesi denilmiş; 1938 yılında ise Güroluk olarak değiştirilmiştir. Alacaoğullarıda ilk mescidi yaptıklarından bulunduğu yere Alacamescid mahallesi denilmiş; bu isimde 1938 yılında Düzalan mahallesi olarak değiştirilmiştir. Bunları daha sonra Anadolu'dan gelen Türk boyları takip etmiştir. Sonradan gelen Abbas Ağa ve adamları bugün ki Çaybaşı mahallesinin mekân tutmuş; orayada Abbas Mahallesi denmiştir. 1938 yılında içinden geçen çayın ismi dikkate alınarak çaybaşı mahallesi olarak değiştirilmiştir. Araplı aşiretinden İlyas Ağa'da bugün ki Kurtuluş mahallesine yerleşmiştir. Yeni kurulan bu yerin ismi üzerine pek çok söylenti vardır. Çarşambayı Lazikiye halkı belden giyindiklerinden Boldan; diğer bir rivayete göre eşkıyalardan kaçıp dağın eteklerine sığındıklarından Bulda al; başka bir rivayete göreyse dağların bolluk olmasından dolayı Boldağ isimlerinden geldikleri söylenebilir. Eski kayıtlarda Boldan olarak ismi karşımıza çıkmaktadır. Cumhuriyet döneminde Buldan'a çevrilip bu isimde karar kılınmıştır.Katip Çelebi'nin Cihannüma adlı eserinin 634. sayfasında Denizli ovasında Ezine'nin (Sarayköy) şimali garb tarafında iki saatlik yerde Boldan'ın bulunduğu ve her hafta pazar kurulduğunu yazmaktadır. Çam ağaçlarıyla bezeli bir dağın eteklerine kurulu Buldan daha sonraları gittikçe gelişmiş 1779'da Aydın iline bağlı bir bucak olmuştur. Bu gelişimini devam ettiren Buldan 1847 yılında yine Aydın iline bağlı bir ilçe , Denizli'nin sancak olmasından itibaren 1883 yılından itibaren Denizli sancağına bağlı bir ilçe olmuştur. Denizli'nin 1923'de il olmasıyla beraber Buldan Denizli vilayetine ilçe olarak bağlı kalmaya devam etmiştir.

Buldan´da yer adları

Buldan bilindiği üzere çok eski bir yerleşim birimidir ve uzun bir süredir Türklerin hakimiyet alanındadır. Orta Asya’dan akın akın Anadolu’ya gelen Türk boyları hızla buraları Türkleştirmiştir. 1071 Malazgirt Savaşı ile başladığı sanılır; fakat yaygın kanının aksine bundan çok önce Oğuzların Anadolu’ya çeşitli vesilelerle girdiği bugün ispat edilmiştir. İşte bu Oğuz boyları Anadolu içinde ilerleyişleri neticesinde dönem dönem Buldan ve çevresinde küçük yerleşim yerleri oluşturmuşlardır. Kayı, Salur, Afşar, Kınık, Beydili, Yazır ve Bayat boylarına bağlı aşiretler bugün merkezdeki mahalle ve köylerimizin ilk kurucularıdır. Eskici Kara Mehmetler, Tireller, Gugular, Seyrekle, Orpaklar, Sertler, Sarılar, Karalar, Karakeçililer, Sarıkeçililer, Saltuklar, Çakmaklar, Fakıhlar, Ceritler, Ceditler, Cabarlar, Çakırlar, Aldirekli, Kaşıkçı, Curalar, Haylamazlar, Parmaksızlar, Süllüler, Dinbazlar, Sakallılar, Hatıplar, Karagözler. Bu oymak ve aşiretler zaman içinde yer değiştirip kaynaşarak bugünkü Buldan’ı oluşturmuşlardır.

Yer adları, o yörenin tarihi, kültürü ve kimliği hakkında bilgi vermesi bakımından büyük öneme sahiptir. Buldan’ın kimliği hakkında bu yer adlarına bakarak bir kanaat edinmek mümkündür. Yer adları deyince sadece yerleşim yerleri değil ovalar, tepeler, pınarlar, dereler, belenler, ovalar, yollar, çeşmeler de anlaşılmalıdır. Pamukkale Üniversitesinde Yrd. Doç. Levent KURGUN hocamız bu konuda yaptığı çalışmada Buldan’daki yer adlarının %93’ünün Türkçe olduğunu saptamıştır. Bu bizim için çok önemli bir veridir. Bu bilgi yüzyıllardır dokumacılıkla uğraşan Buldan halkının yalnız ipliği, ipeği değil tarihi de Türkçe dokuduğunu göstermektedir. Bu yazıda bizim yapacağımız Buldan ve köylerindeki yer isimlerinden tespit edebildiklerimizin köken ve anlamlarına dikkat çekmek ve bu isimleri kategorize etmektir.

Önce Buldan isminden başlayalım. Bu ismin anlamı ve veriliş biçimiyle ilgili çokça söylenti vardır. Biri, bu yöredeki kişilerin bol don ve elbise giydiklerinden dolayı çevrede boldonlular şeklinde anıldığı ve ismin boldon sözünden bozulduğudur. Diğeri eşkıya ve haramilerin baskınlarından yılan halkın daha önceleri aşağıda savunmasız ve korunaksız bir bölgede yaşadıkları, bunların zulmünden ormanlık ve sarp yamaçlara saklandıkları ve eşkıyaya ithafen bulda al dediklerinden hareketle Buldan olarak anıldığıdır. Bir de Buldan civarının eski ismi olan Apollon’un yöredeki Türkler tarafından yüzyıllar içinde değiştirilerek ve Türklerin kendi söyleyiş biçimine uydurarak bu hale getirildiği iddiası vardır.

Bütün bu söylentilerin ve yakıştırmaların dışında gerçeğe ve akla en uygun şudur. Buldan isminin kökeni Türkçe buladan sözcüğüdür. Anlamı çınar ağacıdır (TDK Derleme Sözlüğü Cilt 2). Buldan’daki çınar- kestane ağaçlarının bolluğu ve tarihi belgelerde ve yazışmalarda “boladan, bulladan” şeklinde ismin yer alması bu iddiayı kuvvetlendirmektedir. L. Kurgun bey buladanın aynı zamanda bir Türk oymağının ismi olduğunu ve Osmanlının Bursa Sancağında geçtiğini tespit etmiş ve bunu Buldan’daki Bursa Mahallesi ile ilintilendirmiştir. Bu sözcüğü Yunanca’da, Arapça’da hatta Luwi dilinde arayan diğer araştırmacıların Buldan’ı bir türlü Türk’e ve Türkçeye yakıştıramamasını bilimsellikle değil de kompleksle açıklamak gerektir.

Buldan’da yer adlarına kökenlerine göre bakacak olursak su, hayvan, bitki, kişi, boy adlarının ve tasviri adların geniş yer tuttuğunu görürüz.

Su adlarına örnek olarak Çayırderesi, Gölbaşı, Dörtpınar, Güzpınar, Kovanoluk, Kurudere….

Bitki adlarına örnek: Çamköy, Gülalan, Kestanederesi,

Kişi adlarına örnek: Hasanbeyler, Sarımahmutlu, Abbas, Hıdıroluk, Süleymanlı

Boy Adlarına örnekler: Oğuz, Kaşıkçı, Eldirek, Karaköy (Karakeçili Yörüklerinden almıştır ismini)

Tasviri adlara örnek: Karagöz çeşmesi, Yalçınkaya, Bozalan, Aktaş, Akyar

Bunların dışında bugün anlamları neredeyse unutulmuş olan yer adları vardır.

Kepsel: Kuru çam odunu

Yonatça: İyi, tam, düzgün, doğru dürüst, sağlam

Kayran: Taşlı, kumlu, ekime elverişli olmayan toprak

Meğere: Yeni dikilen ve henüz üzüm vermeyen bağ

Alandız: Ağaç köklerinden çıkan filizler(palandız)

Bakacak: Bir tepede çevresinin en iyi görülebildiği yüksek yer, gözetleme yeri

Çağış: Bal.

Alanyazı: Göz alabildiğine geniş düzlük, ova.

Eğrek: Dinlenme yeri.

Turfanyüzü: Turfan bugün Çin’e bağlı Doğu Türkistan’da bir şehrin adıdır. Bu şehir sularının bolluğu ve toprağının bereketiyle anılır. Buldan’daki bu mevkii de yine bağ ve bahçeleri sularıyla meşhurdur. İhtimaldir ki burası Turfan’dan bir parça gibi düşünülüp bu isim verilmiştir.

Eldirek: Oğuz boylarına bağlı bir oymak olan Aldirekliler bu köyü kurduğu için bu isim verilmiş olabilir.

Süleymaniye: Bulgaristan’dan Türkiye’ye göç eden Türkler İstanbul’da toplanmışlar ve kendilerine gösterilecek yeri beklemektedirler.Bu köyü kuran yurttaşlarımızda Süleymaniye Camii önünde toplandıkları için köy bu isimle anılmıştır.

Zehrenti: Zahire (tahıl) konulan yer anlamına gelmektedir.

Buldan´a özgü yemekler[değiştir | kaynağı değiştir]
Balcan-Soğan
Çiğ (yahut közde pişirilmiş) patlıcan ve yeşil biber, (çiğ yahut yağda hafif kavrulmuş) soğan, domates, peynir ve koyu erik veya nar ekşisi yufka içine konarak dürüm yapılır. Dürüme dövülmüş çitlenbik de konulabilir.

Çağla Dürümü
Çağla ve taze çitlenbik(bedren) havanda döğülür. Kaynamış yumurta, yeşil soğan, peynir, maydanoz doğranıp çağla-bedren döğmesi ile karıştırılır, tuz ve zeytin yağı eklenir, yufka içine konarak dürüm yapılır.

Tere-marul dürümü
Haşlanmış yumurta ve peynir doğranır; tere, marul, roka, maydanoz, dereotu, yeşil soğan yufka yerleştirilir, üzerine toz kırmızı iber ekilir, biraz zeytinyağı dökülür ve dürüm yapılır.

Oğmaç
Kuru yufka kırıntısı, peynir ve soğan karıştırılır, üzerine su serpilir, avuçta sıkılır.

Göce Yemeği
Buğday taş değirmende yarılır yani parçalar halinde kırılır. kırılmış buğday taneleri yıkanır. su ve tuz konarak kaynatılır. Ateşten indirilir. suyunu çekince içine sarımsaklı yoğurt konur ve karıştırılır. servis yapılırken üzerine tavada kırmızı biberle eritilmiş tereyağı dökülür.

Arap yemeği
Kuşbaşı doğranmış tavşan eti haşlanır veya kavrulur. Darı unu sıcak suyla yoğrularak hamur yapılır ve parmak kalınlığında çubuk haline getirilir. bu hamur çubuk küçük parçacıklara bölünür. Buğday ve darı unundan hazırlanmış tereyağlı çorba yapılır. Hamur parçacıkları ve tavşan eti bu çorbaya katılır ve pişirilir.

Çentme Yemeği
Kabak küçük küpler halinde doğranır, tereyağda kavrulur, sonra üzerine yumurta kırılır ve biraz daha kavrulur.

Küpeç kebabı
Oğlak veya kuzu eti küpeç içine konur. Küpeçin ağzı hamurla kapatılır ve kor üzerine konur veya fırına verilir.

Çörek dolması
Bir gün bekletilerek bayatlaştırılmış yuvarlak fırın ekmeğinin üst tarafından kabuğu el girecek kadar kesilerek alınır. Buradan ekmeğin içi boşaltılır. Çıkarılan ekmek içi ufalanır. Kıyma kavrulur, rengi kızarırken içine tereyağı ve ufalanmış ekmek içi katılarak kavurma işlemine biraz daha devam olunur. Kavurma işlemi sona yaklaşırken içine iri taneli kırılmış ceviz ve maydanoz katılır. kavrulmuş olan karışım boşaltılmış ekmeğin içine konur. kesilmiş kapakta yerine konur. Bir tepsinin içine birkaç asma çubuğu yerleştirildikten sonra içi doldurulmuş ekmek çubukları üstüne konur. ekmeğin üstüne sulandırılmış domates salçası dökülür ve tepsi fırına konur. Bir müdet sonra sulandırlımış domates salçasından ekmek üstüne biraz daha dökülür ve tepsi tekrar fırına konur.

Pekmezli Kabak Yemeği
Kuşbaşı et haşlandıktan veya kavrulduktan sonra içine sert kabak, tereyağı, su ve akşamdan ıslatılmış nohut eklenir ve kaynatılır. yemek pişirmek üzere iken içine sıcak pekmez eklenir.

Saraylı
Tepsinin dibi yağlanır. ekmek olarak yenilen, kızgın saçta pişirilmiş yufkalar su serpilerek yumuşatılır. Yufka içine iri döğülmüş ceviz konur ve yuvarlanır. Yuvarlanmış yufka tepsi tepsi içine yılancari şekilde yerleştirilir. En üste de yağ sürülüp tepsi fırına sürülür. Piştikten sonra soğumaya bırakılır. Ayrı bir kapta biraz sulandırılmış pekmez hafifçe ısıtılır, parmak yanmayacak derecede ısınmışken tepsiye dökülür. Pekmez yerine şekerli su da kullanılabilir.

İncir Tatlısı
Kuru incir yıkanır, sapları kesilir ve ince dilimler halinde kesilir, süt ve şeker eklenerek kaynatılır.(kyn:http://tr.wikipedia.org/wiki/Buldan)

Buldan Resmi Kurum Telefon Numaraları

Buldan Kaymakamlığı:0 (258) 431 30 01
Buldan Belediyesi: (258) 431 35 83
Buldan Devlet Hastanesi:0(258) 431 39 22
Buldan Adalet Sarayı:(0258) 431 3023
Buldan İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü:(0258) 431 3007
Buldan İlçe Emniyet Müdürlüğü:(0258) 431 3007
Buldan Jandarma Komutanlığı:(0258) 431 3998
Buldan Askerlik Şubesi:0258 415 12 00
Buldan Mal Müdürlüğü:0 258 431 30 27
Buldan Vergi Dairesi Müdürlüğü:0 258 431 39 90

Acıpayam

Yüz Ölçümü : 1.628 km2
Nüfusu: 55,971
Posta Kodu: 20800
İl Alan Kodu: 258
İl Plaka Kodu:20


Acıpayam, Ege Bölgesi'nin güneydoğusunda, Akdeniz Bölgesi dahilinde bulunan, Denizli iline bağlı bir ilçedir. Net merkezi nüfusu: 55.971'dir.Acıpayam, coğrafi konum olarak Akdeniz Bölgesi'ndedir.

Acıpayam, 1628 km² yüzölçümü ile Denizli'nin en büyük ilçesidir. Deniz seviyesinden yüksekliği 885 metredir. Anadolu Yarımadası'nın güneybatısında, Ege Bölgesi'nin güneydoğusunda yer almaktadır. Ege Bölgesi'nden Akdeniz Bölgesi'ne geçiş noktasında olan ilçenin doğusundaki, Burdur iline bağlı Çavdır, Yeşilova ve Gölhisar ilçeleri, batısındaki Tavas ve Beyağaç, kuzeyindeki Serinhisar ve Çardak, ve güneyindeki Köyceğiz ve Çameli ilçeleri ile sınırı bulunur. Büyükşehir kanunu dolayısıyla merkeze bağlı 14 belediye, 38 köy ile, ilçe merkezine mahalle statüsünde bağlanmıştır.
Coğrafi yönden Ege Bölgesi içindedir.

Ege Bölgesi ile Akdeniz Bölgesi geçiş noktasında olması nedeniyle değişken iklimi vardır. Kuzey kısımlarında göller Bölgesi'nin iklim özelliklerini taşır. Yazları sıcak ve kurak, kışları soğuk ve yağışlı, bazen de kışlar ılıman geçer. Güneye inildikçe Gireniz Vadisi boyunca Akdeniz iklimi hüküm sürer. Ovası yüksek olmasına karşın Akdeniz ikliminin ılımanlaştırıcı etkisi sayesinde iklimi, incir, pamuk, muz vb. yüksek sıcaklıklara gerek duyulan ürünler haricindeki diğer ürünlere gayet uygundur.

Ovasının toprağı kumlu topraklardan oluşur ve oldukça bereketlidir. Ovanın tek sorunu, sulama kanalının bulunmayışıdır. Ovanın altında bol miktarda su bulunmaktadır.

Bölgedeki çiftçilikle uğraşan halk, suyunu daha çok yeraltından gelen sondaj suyu ile sağlamaktadır. Ovadaki sulama genellikle bu şekilde yapılmaktadır. Buna rağmen bu ova, Denizli'deki en önemli tarım alanları arasındadır. İlçe kavunu ile meşhurdur ve bostan türü meyveler kolaylıkla yetişebilmektedir. Ovadan genellikle kavun,karpuz, lahana, ıspanak, domates, biber, elma ve daha akla gelebilecek pek çok ürün sağlanmaktadır.


Acıpayam en eski adı Hamit Ovası'dır. Acıpayam, Isparta Sancağı'na bağlanmasıyla birlikte adı "Garbikaraağaç" olarak değiştirilmiştir. Germiyanoğulları zamanında ise adı, "Asikaraağaç" olmuştur. Bölgenin "Acıpayam" adını alışının nedeni tam olarak bilinmemektedir. Bölgede badem ağaçlarının çok oluşu ve badem ağaçlarının da acı oluşu nedeniyle "Acıpayam" adı verildiği kuvvetli ihtimallerdendir. Zaten bölgede bademe "payam" denilmesi bu adın yukarıdaki açıklamalardan ortaya çıktığını doğrulamaktadır. Türklerden önce
Acıpayam'da ilk yerleşim tarihinin M.Ö. 2000'li yıllara kadar gittiği kesindir. Diokayseria'nın tarihinin daha da eski olduğunu bilinmektedir. M.Ö. 1500 yıllarında, bölgede Hititleri hüküm sürmüştür. 200 ya da 300 yıl kadar devam eden Hitit egemenliğinden sonra Acıpayam ve yöresi, M.Ö. 1200 civarında İyonyalılar'ın egemenliğine geçti. M.Ö. 800 yılında ise, buralarda Lidyalılar hüküm sürmeye başladı. M.Ö. 456 yılında Persler'in hükümranlığına; M.Ö. 440 yılında ise Büyük İskender'in ordularınca, Makedonya topraklarına katıldı. Sürekli el değiştiren Acıpayam ve yöresi, M.Ö. 200 yıllarında Makedonya İmparatorluğu'nun dağılmasından sonra, Güney ve Honaz ilçelerinin olduğu yerlerde şehirler kuran Seleikos'ların eline geçti . Fazla uzun ömürlü olmayan bu devletlerden sonra, diğerlerine göre daha uzun süreli hükümranlık sürdürecek olan Roma İmparatorluğu, M.Ö. 133 yılında Acıpayam ve çevresini ele geçirdi. Milattan sonra 395 yılında Roma İmparatorluğunun parçalanmasından sonra, Acıpayam ve çevresi Doğu Roma İmparatorluğu'nun egemenliğine geçti. Doğu Roma'nın da dağılmasından sonra, Bizans hakimiyetine geçen Acıpayam, 1195 yılından itibaren Türk egemenliğine geçmiştir ve bu tarihten şimdiye kadar da Türk devlet ve beylikleri haricinde başka bir milletin egemenliği altına girmemiştir. Eldeki kaynaklara göre Acıpayam ve çevresi ilk olarak Afşın Bey tarafından fethedilmiştir. Bu tarihten sonra Denizli ve yöresi, Bizanslılar ve Selçuklular arasında sürekli el değiştirmiştir. 1097 yılında Selçuklu kervanları, Ladik (Denizli)'de soyulunca, Konya'daki Anadolu Selçuklu sultanı Kılıçarslan, Denizli'nin ikinci kez fethi için Mehmet Gazi ve Server Gazi'yi görevlendirdi. Mehmet Gazi ve Server Gazi emrindeki birlikler ile beraber, Burdur ve Isparta üzerinden Denizli sınırlarına geldiler. Mehmet ve Server Gazi beyler, yanlarındaki birlikler ile Çardak üzerinden Honaz'a (Colossia) geçtiler. Semerkandi Baba ve Beyazıt Han ise, emrindeki birliklerle Elma Dağı'nı geçerek Başsalan, Kazlar Yakası, Ada Tepe ve Diokayseria Antik Kenti (Yeşilyuva) etrafında, düşmanla amansız bir savaşa girdiler. En şiddetli ve kanlı çatışmalar, bugünkü Yeşilyuva'nın bulunduğu yerleşim alanı ile doğusundaki tepe arasında kalan dere içinde meydana gelmiştir. Binlerce insanın hayatını yitirdiği bu savaştan sonra, Diokayseria (Yeşilyuva) fethedildi. Binlerce şehite mezar olan bu tepeye, "Adak Deresi" adı verildi. Yeşilyuva'da türbesi yapılı olan Semerkandi Baba ve Beyazıt Han, burada şehit olmuşlardır. Yeşilyuva'nın Türk egemenliğine geçmesinden sonra, Semerkandi Baba adına bir zaviye kuruldu. Ucarı'da, Sıtlan Pınarı mevkisi ile Karahöyük'ün göl yerini çevreleyen arazilerden elde edilen yıllık gelirin dörtte biri, zaviyeye 'zeamet' olarak tahsil edildi. Kuyucak Köyü yakınlarında bulunan koruluk da bu zaviyeye verildi. Bu ilk fetihlerden sonra Bizanslılar adeta deliye döndüler. Zaman zaman Denizli ve yöresine saldırdılar. Düşmanlar sadece Bizans'la sınırlı değil, tüm Avrupa devletleri idi. Almanlar, Fransızlar ve diğer Avrupalılar, hem macera amacıyla, hem de Hıristiyanlığı Anadolu'ya geri getirmek amacıyla, kuvvet toplamaya başladılar. 1147 yılında Fransa Kralı IV. Lui Komutasında binlerce asker, deniz yoluyla Efes'e gelerek buradan İzmir ve Aydın civarına çıktılar. Menderes Ovası'nı talan ederek, Ladik(Denizli)'e kadar geldiler. Türkler, Denizli'de büyük kayıplar verdiler. İntikam ateşiyle yanan Türkmenler ve Anadolu Selçukluları, (Hamit Ovası) Acıpayam Ovası'nda toplandılar. Serinhisar (Kızılhisar) yakınlarına, Honaz Dağı'nın güney eteklerine mevzilendiler. Düşmanla burada çok büyük çarpışmalar yaşandı. Fransa Kralı IV. Lui karanlıktan yararlanarak, bozulan ordusunu terkedip kaçtı. Bu savaş, tarihe Kazıkbeli Geçidi yakınlarında gerçekleştiği için, Kazıkbeli Savaşı olarak geçmiştir. Aynı senaryo 1176 yılında, bu kez Çivril ilçesi, Gümüşsuyu yakınlarındaki Düzbel mevkiinde denenecekti. Nitekim yine öyle olmuş, Selçuklu sultanı Kılıçarslan, VII. Lui ve İngiltere Kralı II. Henry'yi perişan etmiştir. 70 bin kişiden meydana gelen Haçlı ordusu, tarihte görülmemiş bir askeri deha eseri, darmadağın olmuştur. Kazıkbeli ve Düzbel'de umduğunu bulamayan Avrupalılar, bu yenilgilerini bir türlü hazmedemiyorlardı. Bu kez çok büyük bir kuvvetle, yine İzmir ve Aydın tarafından gelerek Denizli'yi ele geçirip, Karaağaç Ovası'ndan Burdur üzerine doğru ilerlediler. Tarihler ilk fetihlerden 100 yıl sonrasını, yani 1195'i gösterirken, Selçuklu sultanı Osman Bey ve Hüsamettin Bey, komutasındaki birlikleri düşman üzerine gönderdi. Düşmanla Isparta yakınlarında temasa geçildi. Burdur gölü kıyılarında büyük çatışmalar yaşandı. Düşman yine umduğunu bulamayarak geriye çekilmeye başladı. Bunun üzerine Hüsamettin Bey komutasındaki birlikler, Dinar üzerinden Çivril ve Çal tarafına gittiler. Dinar'da Hüsamettin Bey'den ayrılan İsa ve Mahmut Gazi beyler, Başmakçı üzerinden Anav'a (Çardak) geçtiler. Osman Bey komutasındaki birlikler Yeşilova'ya geldiklerinde, Abdi Bey ve Seyit Gazi beyler, Gölhisar tarafının fethine gittiler. Gölhisar ve çevresini düşmandan temizleyen Abdi Bey ve Seyit Gazi, Salda Gölü üzerinden Bayındır'a, oradan da Çardak'taki Gölcük Köyüne indi. Burada Mahmut ve İsa Bey'le Buluştular. Beylerli Kasabası'nda toplanan beyler, burada bir durum değerlendirmesi yaptılar. Cumalı Köyü'nde cuma namazı kıldıktan sonra Köpek Beli'ne hareket ettiler. Köpek Beli'nde çok şiddetli çatışmalar oldu. Abdi Bey burada yaralandı. Salda Gölü kıyısındaki revire getirildi. Abdi Bey'in kahramanlıkları, Selçuklu sultanına kadar ulaştı. Selçuklu Sultanı, Abdi Bey'i Sultanlık Payesi ile ödüllendirdi. Abdi Bey, 'Sultan' olarak anıldı. Salda Gölü kıyısındaki kaynağa da, 'Sultan Pınarı' adı verildi. Diğer taraftan Osman Bey ise, emrindeki birliklerle Hamit(Acıpayam) Ovası'nın fethine girişti. Artık sonbahar gelmiş, hava şartları değişmişti. Düşman, Osman Bey'in ani saldırı yapmasını bekliyordu. Ancak öyle olmadı. Osman Bey'in bilgi ve tecrübesi düşmanı şaşırtmıştı. Osman Bey saldırıyor, geri çekiliyordu. Bu ani saldırılarda düşmana büyük kayıplar verdiriliyordu. Düşmanın gücü iyice azalmıştı. Osman Bey, nihai sonuca ulaşmak için büyük bir taarruza girdi. Düşmanı Acıpayam Ovası'ndan sürüp çıkardı. Osman Bey bu savaşı sanki yata yata kazanmıştı. Bu savaştan sonra Osman Bey de, 'Yatağan Baba' olarak anılmaya başlandı. Savaş sonrası Yatağan'a yerleşen Yatağan Baba, Yatağan Kasabası'nın kurucusudur. Yatağan'a yerleştikten sonra bir de tekke kurdu. Tekke ve zaviyesi Türkiye Cumhuriyeti'ne kadar yaşatıldı. Türbesi Yatağan'dadır. Abdi Bey de Yatağan'a yerleşti. O da Osman Bey gibi bir tekke ve zaviye kurdu. Onun türbesi de Yatağan Kasabasındadır. Acıpayam Ovası'nın tamamen Türk egemenliğine geçişiyle birlikte Oğuz boylarından bazı boylar da, Karaağaç Ovası'na gelip yerleşmeye başladılar. İşte bu boylardan Oğuz Bey, Oğuz Köyü'ne, Kara Afşar Boyu'ndan iki boyda 'Karaağaç Baba' öncülüğünde bir kısmı Eşeler Dağı eteğine, -bugünkü Kumafşarı Kasabası'nın bulunduğu yere- bir kısmı da Elma Dağı'nın batısına, Karahöyükafşarı'na yerleştiler. Beylikler döneminde Acıpayam ve yöresi, Hamitoğulları Beyliği'ne bağlandı. Acıpayam ve yöresi bu dönemde 'Hamit Ovası' olarak biliniyordu ve bu isimle anılıyordu. Hamitoğulları döneminde Acıpayamlılar sakin bir hayat sürdüler. Bölgenin Germiyanoğulları'na bağlanmasıyla Acıpayam'da huzursuzluklar başladı. Merkezi Kütahya'da bulunan Germiyanoğulları, Hamit Ovası'na geldiler. Hamamkaşı ve Kazıkbeli'nde yol kesip kervanları soymaya başladılar. Avşar'lar ile sık sık sürtüşmelere girdiler. Avşarlardan bazıları Germiyonoğulları ile yakınlık kurmuş, bu durum Avşar Beyi Karaağaç Baba'yı çok kızdırmıştır. Ancak Avşarlar, Germiyanoğulları'na boyun eğmemiş, Karaağaç Ovası'ndan Germiyanları göndermeyi bilmişlerdir. İşte bu olaydan sonra Avşar Beyi Türküsü yakılmış, dilden dile günümüze kadar ulaşmıştır. Selçuklu döneminde Acıpayam Gölhisar'a bağlanmıştı ve Gölhisar da Hamitoğulları'na bağlı olduğu için ovaya "Hamit Ovası" ya da "Yeşil Sahra" denilmektedir. | (1316-1324).
Karamanoğulları'nın eline geçen bölge daha sonra Osmanlıların eline geçti. Isparta Sancağı'na bağlandı. Isparta Sancağı da Karaağaç Bölgesi olması nedeniyle adı 'Batı Karaağaç' manâsına gelen "Garbikaraağaç" olmuştur. Doğu Karaağaç ise, bugün hâla Isparta'nın bir ilçesinin adı olan ve eski adını kullanan Şarkikaraağaç'tır. Yıldırım Bayezid'ın Timur'a esir düşmesiyle, Anadolu'da kargaşalar yaşandı. Germiyanoğulları eski nufüzunu tekrar kurmak isteyip de bölgeye hakim olamayınca, Acıpayam'ı "Asi Karaağaç" ilan ettiler. Asi Karaağaç, Burdur'un sancak olması ile birlikte, Burdur Sancağı'na bağlanmış; 1870 tarihli Osmanlı İdari Nizamnamesi ile burada bir ilçe kurulmasına karar verilmiş ve daha sonra Denizli Sancağı'na bağlanmıştır. 1871 yılında da 'ilçe teşkilatı' kurulmuştur. Büyükşehir kanunu dolayısıyla merkeze bağlı 14 belediye, 38 köy ile, ilçe merkezine mahalle statüsünde bağlanmıştır(kaynak: http://tr.wikipedia.org/wiki/Ac%C4%B1payam)

 

DENİZLİ  ACIPAYAM İLÇESİ  RESMİ KURUMLAR VE TELEFON NUMARALARI

Acıpayam Askerlik Şubesi Acıpayam Denizli: +90 (0258) 518 3271
Acıpayam Kaymakamlığı Acıpayam Denizli: +90 (0258) 518 1001
Acıpayam Noter Acıpayam Denizli: :+90 (0258) 518 3876
Acıpayam Nüfus Müdürlüğü:  +90 (0258) 518 1130
Acıpayam Tapu Müdürlüğü Acıpayam Denizli: +90 (0258) 518 1069
Acıpayam Vergi Dairesi Acıpayam Denizli: +90 (0258) 518 3203
Acıpayam İlçe Emniyet Müdürlüğü Acıpayam Denizli: +90 (0258) 518 1022
Acıpayam Devlet Hastanesi Acıpayam Denizli: +90 (0258) 518 1064
Acıpayam Ticaret Odası Acıpayam Denizli: +90 (0258) 518 3409
Acıpayam Anadolu Öğretmen Lisesi Acıpayam Denizli: +90 (0258) 518 3924
Acıpayam Öğretmenevi Acıpayam Denizli: +90 (0258) 518 3097
Acıpayam Jandarma Komutanlığı:+90(0258) 51810 03
Acıpayam Belediyesi: +90(0258) 5181024
Acıpayam Cumhuriyet Savcılığı: +90(0258) 518 1444
Acıpayam Meslek Yüksek Okulu: +90(0258) 518 22 00
Acıpayam Sosyal Güvenlik Merkezi : +90(0258) 518 38 10
Acıpayam Emniyet Müdürlüğü : +90(0258) 518 10 22
Acıpayam İlçe Müftülüğü: +90(0258) 518 10 85
Acıpayam İlçe Seçim Müdürlüğü: +90(0258) 518 13 59
Acıpayam Özel İdare Müdürlüğü : +90(0258) 518 10 20
Acıpayam Mal Müdürlüğü : +90(0258) 518 10 58
Acıpayam Halk Eğitim Merkezi : +90(0258) 518 10 26
Acıpayam İlçe Sağlık Müdürlüğü : +90(0258) 518 11 20
Acıpayam PTT Müdürlüğü : +90(0258) 518 12 13
Acıpayam İlçe Tarım Gıda Hayvancılık Müdürlüğü : +90(0258) 518 10 09
Acıpayam Orman İşletme Müdürlüğü : +90(0258) 518 10 11
Acıpayam Toprak  Mahsulleri Ofisi Müdürlüğü : +90(0258) 518  11 94
Acıpayam Halk Kütüphanesi Müdürülüğü : +90(0258) 518 12 07
Acıpayam İcra Müdürlüğü : +90(0258) 518 15 35
Acıpayam Doğa  Milli Parklar Şefliği  : +90(0258) 518 11 18

 

Akköy (Pamukkale)

Yüz Ölçümü :11,692 km2
Nüfusu: 2734
Posta Kodu: 20000
İl Alan Kodu: 258
İl Plaka Kodu:20
 

1877-1885 yıllarında Osmanlı-Rus savaşı zamanında Kafkasya'dan bir grup Dağıstanlı Türk göç ederek ilçenin batı kısmında bulunan bölgeye (Günümüzdeki adıyla Oğuz Mahallesi) yerleşmiştir. Zamanın Padişahı Sultan Abdülaziz'in adından esinlenerek Aziziye Mahallesi denilmiştir.
Daha sonra Sultan II. Abdülhamit zamanında göç eden bir grup Kafkas göçmeni, ilçenin doğu kısmına (Günümüzdeki adıyla Sami Türel Mahallesi) yerleşmiş ve Sultaniye Mahallesini oluşturmuşlardır. İlçe 1930-1935 yıllarına kadar iki mahalle olarak gelişimini sürdürmüştür. Daha sonra iki mahalle birleşerek Akköy adını almıştır. 1971 yılına kadar köy olan Akköy, 01.06.1971 tarihinde kasaba olmuş ve belediye fiilen göreve başlamıştır. Akköv. 1991 yılında Bakanlar Kurulu kararıyla ilçe statüsü kazanmıştır.

İlçemiz Denizli İline 23 Km mesafede Denizli’ nin kuzeyinde Ege Bölgesinin iç kısmında bulunmaktadır. İlçe Merkezi Çökelez Dağı eteklerinde düzlük bir arazide kurulmuş, Doğusunda; Karahayıt, Pamukkale Batısında; Ada Köyü, Güneyinde; Yukarışamlı, Aşağışamlı Kasabası, Kuzeyinde; Kavakbaşı Köyü ile çevrilidir. İlçe Merkezi Büyük Çökelez Dağı(1840 Metre) eteklerinde düzlük bir arazide kurulmuştur, kuzey tarafının kapalı olması ve 2 Km mesafedeki Karahayıt Kasabasındaki sıcak su kaynaklarının etkisi ile ılıman bir iklime sahiptir. İlçemizin ovası Sarayköy ve Denizli ovaları ile birleşmektedir. İlçemize bağlı Akçapınar ve Belenardıç Köyleri dağlık alanda İlçe Merkezi, Gölemezli Kasabası, Kavakbaşı Köyü, Çeşmebaşı Köyü ile Yukarışamlı Köyleri ovada kurulmuş olup, İlçe Merkezinin Rakımı 235 Metredir.
İlçemizin geçim kaynağını tarım ve hayvancılık teşkil etmektedir, sanayi gelişmemiştir. Karahayıt Kasabasının İlçemize 2 Km mesafede olması nedeniyle Karahayıt’daki otel, motel ve kaplıcaların ihtiyaçlarının büyük bir kısmını Akköy pazarından sağlamaktadır
Karahayıt ve Pamukkale komşulukları nedeniyle Sarayköy'den Karahayıt Pamukkale istikametine gelip giden tur otobüslerinin güzergahı Akköy içinden geçmektedir. Bu yolun genişletilmesi turizm açısından yararlı olacaktır.(kaynak:http://www.akkoy.gov.tr/default_B0.aspxcontent=195)

PMUKKALE (AKKÖY) İLÇESİ RESMİ KURUMLAR VE TELEFON NUMARALARI

DENİZLİ AKKÖY KAYMAKAMLIK: 461 2214
DENİZLİ AKKÖY JANDARMA: 461 2086
DENİZLİ AKKÖY BELEDİYE: 461 2009
DENİZLİ AKKÖY EMNİYET MÜDÜRLÜĞÜ: 461 2808
DENİZLİ AKKÖY  YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ: 461 2214
DENİZLİ AKKÖY  MAL  MÜDÜRLÜĞÜ: 461 2217
DENİZLİ AKKÖY  İLÇE MİLLİ EĞİTİM MÜDÜRLÜĞÜ: 461 2205
DENİZLİ AKKÖY   HALK EĞİTİM MERKEZİ : 461 2540
DENİZLİ AKKÖY  SAĞLIK GRUP BAŞKANLIĞI: 461 2012
DENİZLİ AKKÖY  İLÇE TARIM MÜDÜRÜ: 461 2194
DENİZLİ AKKÖY  NÜFUS MÜDÜRÜ: 461 2102
DENİZLİ AKKÖY  ÖZEL İDARE MÜDÜRÜ : 461 2216
DENİZLİ AKKÖY  TAPU SİCİL MÜDÜRÜ: 461 2232
DENİZLİ AKKÖY  İLÇE MÜFTÜSÜ : 461 2032
DENİZLİ AKKÖY  TARİŞ MÜDÜRÜ: 461 2001
DENİZLİ AKKÖY  TARIM KREDİ KOOP.: 461 2002
DENİZLİ AKKÖY  TEDAŞ ŞEFLİĞİ: 461 2007
DENİZLİ AKKÖY  ZİRAAT BANKASI: 461 2148

Babadağ

Yüz Ölçümü :180 km2
Nüfusu:6707
Posta Kodu: 20480
İl Alan Kodu: 258
İl Plaka Kodu:20.

İlçenin 700 yıllık bir geçmişi bulunmaktadır. İlk adı "Beşikkaya"; olan Babadağ, daha sonra Kadıkeriyesi (Kadıköy) ismini almıştır. .Bu ismin,geçmiş zamanlarda yaşanan halktan bir; kişinin eğitim görerek kadı olmasıyla alındığı söylenmektedir. İlçenin Kanuni Sultan Süleyman devrine ait 1528 tapu defterinde köy olarak kaydı bulunmaktadır. Aynı kayıtlar­da, Hisar, Ahıllı ve Oğuzlar köyleri de yer almaktadır. Hicri 1299'da civara de­miryolu gelmesiyle Sarayköy ilçe, Kadı­köy nahiye olur. Kadıköy adı, İstanbul Posta İşlerinde İstanbul'un Kadıköy'ü ile karışıklıklar meydana getirmeye başlar. Bu nedenle yöre:1935 yılında sırtını yasladığı dağlardan esinlenerek "Babadağ" adını alır.

Babadağ 1877 yılında belediye, 1988 yılında 9 köyüyle beraber ilçe ol­muştur. Babadağ ilçe oluncaya kadar Sa­rayköy'e, bağlı kalmıştır. İlçemizde yerle­şimin ve dokumacılığın tarihçesi 700 yıl, öncesine dayanıyor. Anlatılanlar çerçe­vesinde yörede yaşayan insanların asıl köklerinin Tavas Vakıfköyü olduğu sanıl­maktadır. Rivayete göre Selçuk beylerin­den birinin 3 oğlu babalarıyla anlaşamayarak yurtlarını terk ederler. Bir tanesi Ahıllı, bir diğeri Oğuzlar köyüne, 3. genç de Babadağ'a yerleşir. O dönemde Babadağ'ın adı Beylikdüzü'dür. Civara, yerleşen gençlerden biri beddua almıştır.

Yine rivayetlere göre adı bu nedenle Ahıllı olan köy hiçbir zaman gelişme kaydedememiştir. Köydeki nüfus, sayısı ne 39 olur, ne de 41 Ahıllı köyü­nün nüfusu yok gibidir. Söy­lenceler bir tarafa, Ahıllı ve Oğuzlar su sıkıntısı ve coğrafi koşulların yetersiz oluşundan dolayı gelişememiştir. Baba­dağ'a yerleşen genç çoban ise şanslıdır. Çünkü yörede 105 tane su kaynağı yer almakta ve çevrenin doğal örtüsü hay­vancılığa elverişli bulunmakta­dır. Büyük bir sürüsü olduğu tahmin edi­len bu gencin dokumacılığa hayvanları­nın çalılara takılan yünlerini eğirerek heybe, halı ve kilim dokuyarak başladığı biliniyor. Bu ürünler solmayan, bozulma­yan kök boyalarla boyanıyordu. O günlerde yöreye yerleşen ve adı bilinmeyen bu çobanın ürettikleriyle başlayan tekstil gelişerek günümüze kadar gelmiştir.

İlçe merkezinin yerleşik nüfusu 4000 civarındadır. 10 yılda 2000 dolayında göç vermiştir. Bunun sebebi de ilçedeki, tekstil imalatının sağlam zemin üzerine oturmayarak fason üretimine dayalı ol­ması, tekstilde yaşanan krizlerdir. Fakat bugün göç vermekten öte çevre ilçe ve illerden sanayi bölgelerinde çalışmak için göç almaktadırlar. Yerleşik, nüfusunun dokumacılıkla uğraşan kesiminin bir bö­lümü, geleneksel Babadağ dokumaların­dan dokuyarak kendi pazarlamaktadır. Bir diğer kısım ise yerli ve yabancı turist­lerin benimsedikleri naturel el dokumalarını, nostaljik eski el tezgahlarında ürete­rek katkıda bulunmaktadır.

Babadağ barındırdığı toplam nüfus yönüyle Denizli’nin küçük ilçelerinden birisidir. 2007 yılı adres nüfus kayıt tespit sistemindeki araştırmaya göre 4408’i merkezde, 3542’si köylerimizde olmak üzere ilçenin toplam nüfusu 7950 kişidir. Nüfus yapısı homojen olup, Türkçe dışında bir dil kullanılmamaktadır.

1988 yılında İlçe olan Babadağ ilk önce 10 köye sahipti. Altındere köyünün ayrılarak Denizli merkeze bağlanması ile köy sayımız 9 a düşmüştür. Köylerimiz genelde küçük olup, Kelleci, Mollaahmet, İncirpınar ve Yeniköy kaydadeğer nüfusa sahiptir. Diğer köylerimizin isimleri ise Ahıllı, Kıranyer, Demirli, Bekirler ve Oğuzlardır.

İlçe ve köylerimizde konutlar genelde ahşap ve tuğladan yapılmıştır. Ancak arazinin yapısı nedeniyle imara açık arazi olmadığından yeni yapılaşma fazla olmamaktadır.

Sosyal yönden aile bağları çok kuvvetlidir. Salı akşamları erkeğin ailesine , Pazar akşamları ise kadının ailesine mutlaka akşam yemeğine gidilir. Cuma günleri küçükler büyüklerin ellerini öperek cumalaşırlar. Dışarıda çalışan ve yaşayan çok Babadağlı olmasına rağmen düğünde, bayramda ve cenazelerde mutlaka bir araya gelirler. Çalıştıkları oranda para kazandıklarından ve dokumacılık dışında gelir kapıları olmadığından çok çalışkandırlar.

Sosyal yönden yaz ayları daha hareketli geçmektedir. Şehrin üst tarafında bulunan ve yayla diye tabir edilen yerlere villa tipi yazlıklar yapılmakta, yaz boyunca Denizlideki işlerine buradan gidip gelmektedirler.

İlçenin Eğitim ve Kültür tarihi eskiye dayanır. Eskiden göçebe şeklinde Babadağ’ da yerleşen yörükler çobanlıkla ve dokumacılıkla uğraşmaya başlamışlardır. Din alimleri de bir hayli yetişmiş Sarayköy’ün kadısı buraya yerleşmiştir. Eski mezar taşları incelendiği zaman bazı tarikatlarında burada hüküm sürdükleri anlaşılmaktadır.

İlçemizde 1938ve 1964 yılı yapımı iki adet ilköğretim okulu ile eğitim ve öğretime devam etmekte iken 1988 yılında ilçe olması nedeniyle Milli Eğitim Müdürlüğü kurulmuştur. 1991 yılında Hayırsever Hacı Mehmet ZORLU tarafından yaptırılan lise, yine 1992 yılında İstanbul’da yaşayan hayırsever Osman Nuri YILMAZ tarafından yaptırılan ilköğretim okulu eğitim öğretime açılmıştır.

İlçemizde yüksek öğretim kuruluşu yoktur. Okuma yazma oranımız %90 ın üzerinde olmasına rağmen ilkokul sonrası okula gitme oranı düşüktür. Basımevi, kitapevi, sinema, tiyatro olmayıp okulların bünyesinde folklor ekipleri vardır. Spor faaliyeti olarak ilçenin tek takımı olan Babadağ Spor 2007 yılında Süper Lige kadar yükselmiştir.

İlçenin ana geçim kaynağı dokumacılıktır. Dokuma ürünleri arasında hambez, pike, kanaviçe, havlu, çarşaf başta gelmektedir. Merkez ve köylerde önceden 5000 civarında motorlu tezgah olmasına rağmen bu tezgahlar zamanla yerini otomatik tezgahlara bırakmıştır.

Bu yönü ile ilçe ekonomik yönden zengin olarak gözükmesine rağmen dokumacının çoğunun fasoncu olmasından kaynaklanan sıkıntılarıda çok fazladır. Bunun yanında Türkiye çapında yetiştirdiği iş adamlarıyla da ünlüdür.

Babadağ’da dokumacılığın 700 yıllık bir geçmişi vardır. 1965 yılında el tezgahlarının yerini motorlu tezgahlar almıştır. 1985 lerden sonra ilçenin girişinde kurulmaya başlayan fabrikalarla teknolojik bir atılım gerçekleştirilmiş, getirilen otomatik makinalarla sıfır hata mal dokunmaya başlanmıştır. Bu yöndeki atılımlar devam etmektedir. Şu anda Babadağ da 1. ve 2. sanayi sitesinde 27 adet dokuma ve haşıl fabrikası faaliyet göstermektedir. Eskiden evlerde bulunan ağaç ve demir tezgahların yerine otomatik tezgahlar aldığından evlerde dokumacılık yapma oranı düşmüş olup, gençlerimizin çoğu Babadağ’daki ve Denizli’deki fabrikalarda çalışmaktadır.

Babadağ’ın doğa koşulları tarıma pek elverişli değildir. Tarım ve hayvancılık ek bir faaliyet olarak yapılmakta olup, geçim kaynağı değildir. Yabani kestanelik aşılanarak bir gelir kaynağı yaratma yoluna gidilmektedir. Hayvancılık Kelleci, Mollaahmet gibi köylerde kabul görmüştür

İlçemizde elektrifikasyon yönünden bir sıkıntı yoktur.İlçede müstakil bir şeflik olduğu için araç ve eleman sıkıntısı çekilmediğinden arızalara anında müdahale edilmektedir.İlçe şefliğimizde köyler ve merkez olmak üzere toplam 5245 abone bulunmaktadır.

Deniz, hava ulaşımı olmayıp sadece karayolu ulaşımı bulunmaktadır. İlçemizi Sarayköy – Denizli karayoluna bağlayan 16 km lik yolun 1997 yılında ihalesi yapılarak yeniden yapılmıştır. Ayrıca İlçemizi Karacasu’ya bağlayan yol Turizm Bakanlığının katkılarıyla genişletme ve asfaltlama çalışmaları tamamlanmıştır. Bu yolun turistik turlarda kullanılması halinde bu yol üzerinde mesire alanları, dinlenme ve eğlence yerleri kurulabilecektir.(kaynak:http://www.babadag.bel.tr/index.phpicerik=382)

 

BABADAĞ İLÇESİ RESMİ KURUMLARIN TELEFON REHBERİ

Kaymakamlık Santral :4812971-4812100
Belediye Santral :4812006-4812074
Malmüdürlüğü-SERVİS-:4812967
İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü:4812981
Müftülük :4812970
Nüfus Müdürlüğü: 4812968
Sağlık Merkezi B.Tabib :4812041
Sağlık Merkezi  Santral: 4812078
İlçe Tarım Müdürü:4812974
Polis İmdat: 4812895 -4812265
Emniyet Müdürlüğü:4813513
Jandarma İdari İşler :  4812159
Jandarma Santr.:4812059-4812976
İtfaiye:4812055
Fen İşleri: 4812392
Belediye:(0258) 481 2006
 

Baklan

Yüz Ölçümü :344 km² 
Nüfusu: 8500
Posta Kodu: 20770
İl Alan Kodu: 258
İl Plaka Kodu:20


         İlçemiz Çal İlçesine bağlı bir nahiye iken 1990 yılında ilçe haline getirilmiştir. Kesin bir tarih verilemese de, Baklan’ın 1200 yıllarında Anadolu Selçuklu Devleti zamanında kurulmuş olduğu tahmin edilmektedir. Horasan Beylerinden Abdi Bey, 12 çadırı ile gelerek buraya yerleşmiştir. Bir rivayete göre içlerinde birinin nereye yerleşeceğiz demesi üzerine Abdi Bey ovayı göstererek ‘Bak- alana’ demiş ve ondan sonra İlçemizin adı “Baklan” olmuş, diğer bir rivayete göre de, Baklan Arapça’da zahire ambarı manasına geldiğinden ovaya atfen Baklan denilmiştir. Daha sonra Anadolu Selçuklu Uç Beylerinden Hüsamettin Bey (Dede) gelerek yerleşmiş, çarpışmalar sırasında ölen Hüsamettin Bey’e yakınları tarafından bugün hala ayakta duran türbe inşa edilmiştir. Daha sonra Hüsamettin Dedenin adını yaşatmak amacıyla buraya Dedeköy adı verilmiştir. Baklan 1867 yılında kaza olmuş, adliye teşkilatı kurulmuştur.1885 yılında kaza teşkilatı kaldırılarak nahiye haline getirilmiştir. 1930 yılında adliye ve belediye de kaldırılmıştır.1953 yılında belediye yeniden kurulmuştur. 1955 yılında bir kez daha adliye kurulmuş ise de 1960 yılında adliye kaldırılarak, nahiye statüsüne döndürüldükten sonra merkezin adı Dedeköy olarak değiştirilmiştir. 20 Mayıs 1990 yılında ise Nahiyemiz yeniden ilçe statüsüne kavuşmuştur. İlçe Merkezinin adı da Baklan olmuştur.
   Baklan Denizli ilinin Akdeniz bölgesine yakın kısmında yer almaktadır. İlçe arazisinin çok büyük bir bölümünü İlimizin de en geniş düzlüklerinden olan Baklan Ovası kaplamaktadır. İlçemizin tek akarsuyu Ege Bölgesinin de en önemli nehri olan Büyük Menderestir. İlçemizdeki tek dağ, kuzey-batı eteklerinde Baklan’ın kurulu bulunduğu Beşparmak dağıdır. Yüksekliği 1307 m. olan dağ ilginç görünümü nedeniyle bu ismi almıştır. İlçemiz Dazkırı, Bozkurt, Honaz, Çal ve Çivril ilçeleri ile komşudur. İlçe merkezinin Denizli’ye 60 km uzaklıktadır. 950 m.lik rakımı ile bölgenin en yüksek yerleşim birimlerindendir. İlçemize bağlı bütün köylerimiz Şenyayla hariç Baklan Ovasındadır. İlçemize Anadolu yayla iklimi (kışın soğuk ve yağışlı, yazın serin ve kurak) hakimdir.
Baklan ilçesi,  merkez  2 belde, 7 köy olmak üzere 10 yerleşim biriminden ibarettir. Kasaba ve köylerde genel olarak toplu yerleşim görülmektedir. İlçemizde mezra, bağlı ve kom gibi yerleşim birimleri bulunmamaktadır. İlçe Merkezi iki, Boğaziçi ve Dağal beldeleri ise birer mahalleden oluşmaktadır. Köylerimizden sadece Şenyayla'nın nüfusu 100 kişinin altındadır.2013 yılı sonu itibariyle TÜİK verilerinden alınan bilgilere göre ilçenin nüfusu 5.964 kişidir. Bu nüfusun52'ini kadınlar,48'ini erkekler teşkil etmektedir. Halkın çok az bir kısmı esnaflık yaparken, büyük bir bölümü çiftçilikle uğraşmaktadır. Halkımızın100'ü okuma yazma bilmektedir. İlçemiz göç alan bir yerleşim birimi olmadığından, demografik yapısı sadedir.
  İlçede ilkokul 1927 yılında, Ortaokul  1965 yılında, Lise 1987 yılında  açılmıştır. Çevre halkı kız erkek ayrımı olmaksızın eğitimin önemine inanmış olup, 2013 yılı itibariyle ilçe genelinde okumaz yazmaz oranı sıfıra indirilmiştir. Okul öncesi eğitiminde 5 yaş grubunda okullaşma oranı100 olup 3 yaş ve 4 yaş grubu okul öncesi eğitiminde oran50’ nin üstündedir. 3 yaş ve 4 yaş okul öncesi eğitimindeki oranın yükseltilmesi amacıyla 2013/2014 eğitim öğretim yılının başında ilçe merkezinde 1 Anaokulu açılmıştır. İlkokul ve Ortaokul çağ nüfusunun okullaşma oranı100, Ortaöğretimde okullaşma oranı90 oranlarında iken 2012/2013 ve 2013/2014 eğitim öğretim yılında ortaöğretim de okullaşma oranı da100’ e yükseltilmiştir. Okullarımızın tamamında değişik yörelere ait halk oyunları ekipleri çalışmaları yapılmaktadır. Her okulumuzun bahçesinde voleybol, basketbol ve oyun sahası bulunmaktadır. Halen İlçemizde 1 Anaokulu 4 okul öncesi anasınıfı 5 ilkokul 5 ortaokul, 1 imam hatip ortaokulu ve 1 çok programlı lise ile 1 Halk Eğitimi Merkezi bulunmaktadır. İlçede yüksek öğretim kurumu, basımevi, matbaa, spor salonu, sinema salonu bulunmamaktadır.
   Baklan 1990 yılında ilçe olduktan sonra, sürekli olarak gelişme göstermiştir.Zaman içinde konut üretiminde çok hızlı bir gelişme olmuş bir çok yeni binalar yapılmıştır. Baklanın,Temiz havası, suyu, doğal çevresinin güzelliği ve sade yaşam tarzı nedeniyle bir çok çevre belde ve köylerden merkeze gelerek konut yapıp yerleşen ailelerin sayısı gün ve gün artmaktadır. Bu nedenle ilçede kiralık ev bulmakta gelen devlet memurları sıkıntı çekmemektedir. Zaman içinde kaloriferli ev sayısı artmaktadır. Diğer kasaba ve köylerimizde de konut sıkıntısı yoktur. Sosyal hayat geleneksel Anadolu yaşam tarzı şeklindedir.
Elektrik ve su bakımından ilçemiz iyi durumdadır. Kanalizasyon ilçe merkezi (% 85 oranında) ile, Kavaklar ve Çataloba köylerinde tamamlanmış olup, diğer yerleşim birimlerinde çalışmalar yapılmaktadır. Şenyayla köyünde 50 tonluk su deposu ile,  boru hattı yenileme çalışmaları bitirilmiş ve hizmete sunulmuştur.İlçemizde sağlık hizmetleri biri Merkezde, diğeri Boğaziçi kasabasında olmak üzere 2 sağlık ocağı, 3 sağlık evi bulunmaktadır. son veriler sağlık bölümünde belirtilmiştir.İlçemiz Merkez ve köylerinin tamamında ulaşım bulunmaktadır. Her 40dk'da bir araç denizli iline gidip gelmekte olup ulaşım sorunu yaşanmamaktadır.Birçok evde internet bulunmakta ve teknoloji takip edilmektedir.İlçe merkezi, kasaba ve köylerde iş ve çalışma hayatı genel olarak tarıma ve hayvancılığa dayalı olup Baklan ilçemize hayvancılık alanında büyük tesisler Doğa tarım Büyükbaş hayvancılıkta, Batı Tarım Küçükbaş hayvancılıkta büyük ölçekli üretim merkezi haline gelmiştir. Tarım alanında PİA Şirketi tarafından Dünyanın en büyük kiraz bahçesi kurulmuştur. Ticaret alanında; İlçe Merkezi ve beldelerde az da olsa ticaret ve esnaflık vardır. Baklan’da bir adet küçük ölçekli dikim atölyesi faaliyet göstermektedir İlçemizde halkın başlıca gelir kaynağı tarım ve hayvancılıktır. Yaygın olarak bağcılık ve tahıl tarımı yapılmaktadır. İlçede ilçeye özgü dokuma, halı, kilim ve heybeler ünlüdür. Eskiden geleneksel usullerle yapılan tarım, bugün teknik usullerle yapılmaktadır.   İlçedeki fakir ve muhtaç kişiler Baklan Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfınca 2013 yılında ayni ve nakdi olmak üzere toplam 318.972.00TL tutarında yardım yapılmıştır.Yine Vakfımızca bu yıl içinde Aralık 2013 ayı sonu itibariyle 826 vatandaşımıza toplam 318.972.00 TL tutarında yardım yapılmıştır.   İlçemizin en önemli tarım ürünü hububat olup, Baklan ovasının sulu tarıma geçmesiyle meyvecilik çok gelişmiştir. Tarım ürünleri üzerine yatırımcılar gelmektedir. Yine; bağ, meyve ve sebze  üretimi takip etmektedir. İlçemize bağlı Kavaklar, Beyelli, Hadım Konak ve İçikli köylerimizde tamamen sulu tarım yapılmaktadır.    Tarla tarımı içerisinde en önemli kısmı hububat alanları oluşturmaktadır. Bunu sırası ile sanayi ve ticaret bitkileri, baklagiller, ve yem bitkileri takip etmektedir Büyük Tesislerin yanında   İlçe merkezi ve köylerimizde en önemli gelir kaynaklarımızdan birisi de hayvancılıktır. Özellikle süt üreticiliği yaygın olup, büyük baş hayvancılığın yanında küçükbaş hayvancılık (koyun, keçi) yapılmaktadır. İlçemiz merkezi ve köylerimizde hayvan mevcutları Tarım alanında belirtilmiştir. Hayvan hastalıkları ile mücadele ve poliklinik çalışmaları, İlçe Tarım Müdürlüğü hayvan sağlığı personeli tarafından yürütülmektedir. İlçemizde tavuk vebasına rastlanmamıştır. Ancak, bu hastalıkla ilgili gerekli tedbirler alınmış olup, titizlikle takip edilmektedir. İlçemiz Merkezinde ve Boğaziçi kasabasında olmak üzere 2 adet Tarım Kredi Kooperatifi mevcuttur. Söz konusu kooperatifler, çiftçilerimize zirai alet temin etmekte, ayrıca kredi ihtiyaçlarını gidermektedirler. İlçemizde sadece T.C. Ziraat Bankası faaliyet göstermektedir     İlçemiz merkezinde her hafta Salı günleri pazar kurulmaktadır. Bu şekilde küçük üreticiler ürünlerini pazarlama imkanı bulmaktadır. Bunun dışında fuar, panayır gibi ticari faaliyetler yoktur     İlçemizde mermer ocakları işletilmektedir. Çomaklı mevkiinde mevcut olan kömür ocakları maliyetinin yükselolması dolayısıyla işletilmemektedir.Başkada  herhangi doğal kaynak ve bununla ilgili faaliyet yoktur.İlçemizde Turizm  açısından Hüsamettin Dede Türbesi, Tekke Camii  ve beşparmak kayalıklarındaki harabeler ve temiz su kaynakları (çeşmeleri)  ile mis kokulu çam orman alanları vardır.
İlçenin iklimi; karasal iklim ile Akdeniz iklimi arasında geçit bölgesi iklimi hakimdir. Yıllık ortalama sıcaklık 14 °C ile 18 °C arasındadır. Ortalama yıllık yağış miktarı ise 440 mm. dir. İlçe genel nüfusunun95’i tarımla uğraşmaktadır. Ancak son yıllarda sulamanın başlaması ile ürün deseninde değişiklikler oluşmakta; meyvecilik, mısır, ayçiçeği ve yem bitkileri tarımı ve üretiminde büyük artışlar meydana gelmiştirBaklan, Ege bölgesinde görülen Akdeniz iklimi ile iç Anadolu bölgesinde karasal iklim arasındaki “Geçiş tipi “ bir iklime sahiptir. Buna göre yazlar sıcak ve kurak kışlar soğuk ve yağışlı geçmektedir. Rakımı 950 metredir.İlçenin iklimi; karasal iklim ile Akdeniz iklimi arasında geçit bölgesi iklimi hakimdir. Yıllık ortalama sıcaklık 14 °C ile 18 °C arasındadır. Ortalama yıllık yağış miktarı ise 440 mm. dir.(kaynak:http://www.baklan.gov.tr/default_B0.aspxcontent=1004)

DENİZLİ  BAKLAN  İLÇESİ  RESMİ KURUMLAR VE TELEFON NUMARALARI

Kaymakamlık:0.258.7812350-0.258.78123600-.258.7812349
Malmüdürlüğü: -0.258.7812347-0.258.7812348
İlçe Nüfus Müdürlüğü: 0.258.7812352-0.258.7812352
İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü:0.258.7812121-0.258.7812120
İlçe Özel İdare Müdürlüğü: 0.258.7812346 
İlçe Halk Eğitim Merkez Müdürlüğü:0.258.7812270
İlçe Tapu Müdürlüğü: 0.258.2801516
İlçe Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğü:0.258.7812359-0.258.7812359
İlçe Halk Kütüphanesi:0.258.7812257 
İlçe Müftülüğü:0.258.7812361 
Sağlık Ocağı :0.258.7812007
PTT :0.258.7812460 
Ziraat Bankası :0.258.7812466 
Orman İşletme Şefliği :0.258.7812039
Tarım Kredi Kooperatifi :0.258.7812006
Ziraat Odası:0.258.7812340 
Esnaf Sanatkarlar ve Şoförler Odası :0.258.7812471 
Baklan Belediye Başkanlığı:0.258.7812004 / 0.258.7812010
Baklan İlçe Jandarma Komutanlığı:(0258) 781 2531
Baklan İlçe Emniyet Müdürlüğü:0258 781 2002 

Bekilli

Yüz Ölçümü :344 km²
Nüfusu: 8500
Posta Kodu: 20770
İl Alan Kodu: 258
İl Plaka Kodu:20

 

Bekilli de ilk yerleşmenin ne zaman olduğu tam bilinmemekle birlikte 1211 ile 1243 yılları arasında yerleşmelerin olduğuna dair kuvvetli işaretler bulunmaktadır. Anadolu tarihine bakıldığında, Bekilli ve çevresinde sırasıyla Hititlerin Frigyalıların, Lidyalıların, Romalılar Bizanslılar Selçuklular ve Osmanlıların hakimiyet kurdukları görülür. Kurtuluş Savaşı sırasında ilçenin bir bölümü Yunanlılarca işgal edilmişse de Büyük Taarruzla birlikte 31 Ağustos gecesi bölgemizden çekilerek Uşak'a doğru gerilemiştir. İlçe Osmanlılar zamanında ilk zamanlar Afyonkarahisar Sancağına bağlı bir köy iken, 1884 yılında İzmir İli’ne; daha sonra da Denizli’ye bağlanmıştır. 1910 yılında Bucak olarak uzun süre Çal ilçesine bağlı kalmış, 1987 tarihinde çıkartılan 3392 sayılı Kanun ile de ilçe statüsüne kavuşmuştur. Bekilli de ilk yerleşmenin ne zaman olduğu tam bilinmemekle birlikte 1211 ile 1243 yılları arasında yerleşmelerin olduğuna dair kuvvetli işaretler bulunmaktadır. Anadolu tarihine bakıldığında, Bekilli ve çevresinde sırasıyla Hititlerin Frigyalıların, Lidyalıların, Romalılar Bizanslılar Selçuklular ve Osmanlıların hakimiyet kurdukları görülür. Kurtuluş Savaşı sırasında ilçenin bir bölümü Yunanlılarca işgal edilmişse de Büyük Taarruzla birlikte 31 Ağustos gecesi bölgemizden çekilerek Uşak'a doğru gerilemiştir. İlçe Osmanlılar zamanında ilk zamanlar Afyonkarahisar Sancağına bağlı bir köy iken, 1884 yılında İzmir İli’ne; daha sonra da Denizli’ye bağlanmıştır. 1910 yılında Bucak olarak uzun süre Çal ilçesine bağlı kalmış, 1987 tarihinde çıkartılan 3392 sayılı Kanun ile de ilçe statüsüne kavuşmuştur.

Ege Bölgesinin İç Ege Bölüm'ünde yer alan ilçemiz, Denizli ilinin kuzeyinde ve Denizli'ye 86 km. Uşak iline ise 83 km. uzaklıktadır. İlçenin kuzeyinde Karahallı ilçesi, güneyinde Çal İlçesi, batısında Ulubey İlçesi ve doğusunda da Çivril İlçesi bulunmaktadır. Toplam yüzölçümü 319.000 Da., rakımı ise 850 m’dir. Etrafı tepelerle çevrilidir. İlçenin güneyinde Asar (Hisar) Tepesi (957m.), Kuzeyinde Aslankara Tepesi, Batısında Hocalı Tepesi (932 m.), Doğusunda Uzunçalı ve Zıntı Tepesi (894m.), Güneybatıda Tatar Tepesi (908 m.) bulunmaktadır. Bekilli ve köylerinin arazisi engebelik bir yapıya sahiptir. ilçenin tarıma elverişli, düz arazi kesimi, Çoğaşlı, Yeşiloba Köyleri ile Kutlubey Kasabası arasında bulunan "Medele Ovası"dır. Bekilli'nin 5 km. güneyinden Büyük Menderes Irmağı geçmektedir. Irmağın aktığı vadinin derin ve sarp olmasından dolayı sulamada yararlanılamamaktadır.


Bekilli coğrafi konum olarak deniz ikliminin, karasal iklime geçiş yaptığı bir noktadadır. Yazları sıcak ve kurak, kışları soğuk ve yağışlı olan bir iklime sahiptir. Yağışlar genellikle ilkbahar ve sonbahar aylarında görülmektedir. Sıcaklıklar ortalama en düşük -15 ve en fazla +38 derece civarında seyreder. Kış aylarında zaman zaman kar yağışı görülmektedir. Yağışların aylara göre ortalama miktarı aşağıdaki tabloda gösterildiği gibidir:
Bekilli'nin hakim rüzgar yönü N (Kuzey) dir. Hızlı esen rüzgar yönüne göre hakim yön aylara göre aşağıdaki gibidir:
Bekilli'nin nem ortalaması ise54'dür, Bekilli ve köylerinde, tepelerde yer yer çamlıklar ve meşelikler bulunmaktadır. Büyük Menderes Irmağı vadisinde görülen Akdeniz ikliminin etkisi ile makilik bir yapı ile beraber zengin bir bitki örtüsü oluşmuştur. İşlenebilir arazi üzerinde bol miktarda üzüm bağları ve badem, ceviz, armut. kiraz gibi meyve ağaçları vardır.

İlçemizin 1970 yılında 6513’ü ilçe merkezi olmak üzere toplam 15.455 olan nüfusu; arazinin verimsiz olması, daha iyi çalışma ve yaşama imkanları arayışı ve okuma isteği gibi nedenlerden dolayı sürekli azalmış, 2000 yılı nüfus sayımına göre ilçe merkezinin nüfusu 3.931, köy ve beldelerin toplam nüfusu 6.646 ve ilçenin genel nüfusu 10.577 olmuştur. Özellikle, Denizli, İzmir, Aydın ve İstanbul gibi kentlere göç eden nüfus toplamının 40.000 civarında olduğu sanılmaktadır. Nüfus yoğunluğu km’ye 42 kişidir. 2000 yılı nüfus sayımı sonuçlarına göre 10.577 olan ilçe nüfusunun 5.082’si (%48.04) erkek ve 5.495’i (%51.96) ise kadındır. Nüfusun 3.931’i (%37.1) ilçe merkezinde, 6.646’sı (%62.9) ise belde ve köylerde yaşamaktadır. İlçe merkezinde yaşayanların 1.877’si (%47.7) erkek, 2.054’ü (52.3) ise kadındır. Belde ve köylerde yaşayanların 3.205’i erkek (%48.2) ve 3.441’i (%51.8)’i ise kadındır.  (kaynak:http://www.bekilli.bel.tr/bekilli.aspid=1&alt_id=8)

BEKİLLİ İLÇESİ RESMİ KURUMLARIN TELEFON REHBERİ

BEKİİLLİ KAYMAKAMLIĞI:7912444/35
BEKİLLİ BELEDİYESİ:791 2013
BEKİLLİ JANDARMA:791 2524
BEKİLLİ EMNİYET AMİRLİĞİ:791 2011
BEKİLLİ İLÇE NÜFUS MÜDÜRLÜĞÜ:791 2441
BEKİLLİ İLÇE  MİLLİ EĞİTİM MÜDÜRLÜĞÜ:791 2193
BEKİLLİ TARIM İLÇE MÜDÜRLÜĞÜ :791 2434
BEKİLLİ HALK EĞİTİM MÜDÜRLÜĞÜ:7912315
BEKİLLİ İLÇE TAPU SİCİL MÜDÜRLÜĞÜ:280 15 21
BEKİLLİ İLÇE TARIM KOOPARATİFİ MÜDÜRLÜĞÜ:791 2041

Beyağaç

Yüz Ölçümü :344 km²
Nüfusu:7,318
Posta Kodu: 20770
İl Alan Kodu: 258
İl Plaka Kodu:20

İlçe, tarım ve hayvancılığa elverişli arazi yapısı ile eski çağlardan itibaren yerleşime açık bir yöre olmuştur. Osmanlı Padişahlarından lll. Ahmet kızı Mihrişah Sultana, Beyağaç ve havalisini çeyiz hediyesi olarak vermiş, buranın geliri ise Mihrişah Sultan tarafından Medine'ye vakfedilmiştir. Burası Osmanlılar döneminde ve Cumhuriyetin ilk yıllarında Sazak köyüne bağlı mahalle iken, yakınına Sarıyer adı altında bir köy kurulmuş, daha sonra Sarıyer ile Eskere köyleri birleşerek Beyağaç adını almıştır.

  6 Haziran 1972 tarihinde Belediye olarak teşkilatlanmış olan Beyağaç, 20.05.1990 tarihinde ve 3644 sayılı kanun gereğince ilçe olmuştur. 05.08.1991 tarihinde Kale ilçesinden ayrılıp fiilen ilçe olarak faaliyete geçmiştir.

Beyağaç ilçesi, il merkezine 94 km. uzaklıkta olup, ilin güneyinde yer almaktadır. Doğusunda Acıpayam ve Çameli, batısında Kale, kuzeyinde Tavas ve güneyinde Muğla ile Köyceğiz ilçeleriyle çevrili olan Beyağaç ilçesi, Eskere ovası namıyla verimli bir ova üzerinde kurulmuş olup, ilçenin rakımı 650 m.dir. Bu ovanın içinden geçerek Muğla sınırlarına ulaşan Akçay, ilçedeki tek akarsudur.
2000 yılı nüfus sayımına göre; merkez ilçe nüfusu 2.781, toplam nüfusu 7.318'dır.
   Beyağaç ve çevresinde "Yörük kültürü" olarak da adlandırılabilecek "Toroslar göçebe kültürü" öne çıkmaktadır. Yaşam tarzı, örf-adet ve gelenekler bu görüşü desteklemektedir. Beyağaç ve çevresi hem kültürel hem de coğrafi olarak geçiş bölgesidir.

Bu bölgenin kendine has en önemli etkinliği "EREN GÜNÜ KUTLAMALARI"dır.
  İlçe ekonomisi tarım ve hayvancılığa dayalıdır. 3500 hektarlık toplam tarım arazisi, ilçe yüzölçümünün18,08'ini oluşturmaktadır. En önemli geçim kaynağı tütün üreticiliği oluşturmaktadır. Çok azda olsa tütünün yanında buğday,arpa,mısır ve karpuz yetiştirilmektedir.

İlçede Uzunoluk Köyü sınırları içerisinde bulunan ve bir maden şirketi tarafından işletilen krom işletmesi bulunmakta ve burada yaklaşık 100 işçi çalışmaktadır. Çıkarılan krom madeni Fethiye'den ihraç edilmektedir. İlçede Orman Ürünleri Sanayii dalında faaliyet gösteren kereste ve doğrama işletmesi de bulunmaktadır.

İlçede yapımı tamamlanmış olan 5 milyon m 3 su kapasiteli Eşenler sulama göleti bulunmaktadır. Beyağaç ovasını sulamaya yönelik kanallarının yapımı tamamlandığında, ilçede kuru tarım yerini sulu tarıma bırakacaktır.

Beyağaç sahip olduğu doğal güzellikleri ile gelecekte önemli bir turizm merkezi olma yolunda umut vadetmektedir. Beyağaç ilçesi Eskere Orman İşletme Müdürlüğü sorumluluk alanı içerisinde kalan ve Kartal gölü adı ile bilinen bölgede, yaşları 1265'i bulan görülmeye değer tabiat harikası karaçamlar bulunmaktadır. Eşine az rastlanan bu ağaçlar anıt ağaç statüsüne alınmış, bölge ise Tabiat Parkı Koruma alanı olarak ilan edilmiştir. Sandraz Dağının zirvesinde bulunan ve bir krater gölü olan Kartal gölü, kendisine özgü güzelliği ve çevresindeki anıt ağaçlarla birlikte önemli sayılabilecek bir ziyaretçi akınına uğramaktadır.(kaynakça::http://www.beyagac.bel.tr/index.php/beyagac-hakk-nda/beyagac-tarihcesi)

 

BEYAĞAÇ İLÇESİ RESMİ KURUMLAR TELEFON REHBERİ

Beyağaç Kaymakamlığı:691 61 01
Beyağaç Belediye Başkanlığı:691 60 16
İlçe Jandarma Komutanlığı:691 63 43
İlçe Emniyet Amirliği:691 64 55
İlçe Yazı İşleri Müdürlüğü:691 61 01
SYDV.Başkanlığı:691 64 94
İlçe Nüfus Müdürlüğü:691 62 74
İlçe Müftülüğü:691 62 66
İlçe Tapu Müdürlüğü:691 67 45
İlçe Sağlık Müdürlüğü:691 60 72
İlçe Gıda, Tarım ve Hay. Müdürlüğü:691 61 28
Eksere Orman İşletme Müdürlüğü:693 11 00
Ziraat Bankası:691 60 63
İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü:691 62 76
Halk Eğitim Müdürlüğü:691 65 00
PTT Bürosu:691 61 21
AYDEM Tedaş Şefliği:691 60 73
 

 

 

Serinhisar

Yüzölçümü:227 km2 (87,6 mi2)
Nüfus:14,796
Posta Kodu:20650
İl Alan Kodu:0258
İl Plaka Kodu:20

Serinhisar, Denizli ilinin bir ilçesidir.

Coğrafi Konum

Denizli-Antalya karayolunun 35. kilometresinde, Karaağaç Ovasının kuzeyinde bulunur. Komşuları Acıpayam, Tavas, Honaz ve Denizli merkezdir.

İdari Yapı

1988'e kadar Acıpayam ilçesine bağlı bir kasaba olan Kızılhisar, bu tarihte ilçe olmuştur. Adını Serinhisar olarak değiştirmiştir. Bir beldesi, üç köyü bulunmaktadır. Bunlar Ayaz, Yüreğil ve Kocapınar'dır.

Tarihçe

Denizli Tarihi

Denizli MÖ 3. yüzyıl ortalarında Selefkilerden antiokhas II tarafından eşi Laodike'nin adına kurulan laodikeia şehrinin yerine geçmiştir. Pilinius'a göre daha önce Diospolis ve sonra Phoas adlı kasabaların bulunduğu yerde kurulan Laodikeia şimdiki Denizli'nin 6 km kuzeyinde Eskihisar köyü yakınında bir tepe üzerine yerleşmişti. 1887 ve 1957 de bu bölge kazı ve araştırmalar yapılmış olup birçok şehir kalıntısı gün yüzüne çıkartılmıştır.

7. ve 10. yüzyıllar arasında Müslüman akınları sırasında şehre Lazkie adı verilmiş; Türklerin kullandıkları Ladik adı bundan türemiştir.

Malazgirt Muharebesi'nde (1071) sonra yöreye büyük Türkmen boyları yerleşti. 11.-13. yüzyıllar arasında bölge Selçuklu Türkmenleri ile Bizans arasında sık sık el değiştirmiştir.

Bu süreçte meydana gelen depremin sonucunda şehir kısmen terkedilmiş ve şimdiki yerinde yeniden oluşmaya başlamıştır. Bir süre Ladik adı yeni kurulan şehir için kullanılmıştır.

Şehrin bugünkü adı 13. yüzyıldan sonra kullanılmaya başlandı. Bu ad önceleri Donguzlu (Donuzlu) Tonguzluk şeklindeyken sonradan Dengizli (Denizli) olmuştur.

13. yüzyıl sonunda Selçuklu veziri Sahip Ata'nın oğullarına verilmiştir. Selçuklular zayıf düşünce Kütahya'da yerleşen Germiyanoğulları onların yerini aldı. Denizli'de Germiyanlıların Ladik beyleri veya inanç oğulları denilen bir kolu hakim bulunuyordu. Bu sırada Ahilerde Denizli'ye yerleşerek zaviler kurmaya başladılar. 1339'da Yıldırım Beyazıt'ın eline geçen şehir 1402'de Timur tarafından Germiyanoğularına geri verildi. Bir süre sonra yine Osmanlı Hakimiyetine girdi. Ve Kütahya'ya bağlı bir kaza haline geldi.

17. yüzyıl ortalarında buradan geçen Evliya Çelebi şehirde 24 mahalleye bölünmüş 3600 ev bulunduğunu kaydeder. Şehir içinde Kale içi denilen dört köşeli yapıda o zaman da bedesten ve dükkânlar bulunuyordu.

19. yüzyıl sonlarında şehir nüfusunun 15-17. bin civarında olduğu tahmin ediliyordu. 20. yüzyıl başlarında Nüfusun 20 bine geçtiği 1883'te Denizli Aydın Vilayeti içinde kurulan bir sancağa merkez olduğu ve bu sancak ta 1924 vilayet halini aldı. Şehrin Demiryolu ağına 1891 yılında bir kolla bağlandı. Milli mücadele sırasında (1920) Yunan cephesi saray köyün kuzeyinden Büyük Menderes'e uzandığı halde Denizli işgal edilmemiştir.

Kızılhisar Tarihi

Kızılhisar şimdiki Kaya mahallesinin bulunduğu yer ve civarında Milattan Önce 1500-1400 yılarında Etiler (Hititler) tarafından kurulduğu sanılmaktadır. Kızılhisar 200 yıla yakın Etiler İmparatorluğunun, MÖ 1200 yılarında Jonlar - Akarların, MÖ 800 yılında Lidyalıların, MÖ 546 yılında Perslerin, MÖ 440 yılında Kayralıların MÖ 334 yılında Makedonyalıların (Büyük İskender İmparatorluğu) MÖ 133 yılında da Roma İmparatorluğunun İdaresinde kalmıştır.

MS 395 yılında Roma İmparatorluğunun parçalanmasıyla Doğu Roma İmparatorluğunu sınırları içinde kalmış olup, MS 1077 yılında Anadolu Selçuklularının yaptıkları savaş neticesinde Roma idaresinden kurtularak 1308 yılına kadar Selçukluların idaresi altına girmiştir.

Selçuklular döneminde Kızılhisar ve Karaağaç yöresine Oğuzların çoğunlukla Avşar boyuna mensup Türkmenler yerleşmiştir. Coğrafi olarak kapalı bir bölgede yer alması bakımından insanlarının genetik saflığı önemli ölçüde korunmuştur. Bu özelliği ile Osmanlı başlangıç dönemi araştırmacıları için ender bulunan belki de yegane bir laboratuvar görevi yapmaktadır.

1147- 1148 yıllarında haçlı seferlerinin akınlarına maruz kalmışlardır. (Haçlı seferleriyle ilgili ayrı bir konum bu kitap da yer almıştır.)

Kızılhisar yöresi Selçukluların idaresinde iken 1277 yılında Cengiz İmparatorluğunun akınlarına da hedef olmuştur. 1292 yılında Eski Anadolu Selçukluların'dan ve Cengizhanlarının idaresine giren Kızılhisar 1402 yılında Timur tarafından Germiyanoğuları Beyliğine bağlanmıştır.

1229 yılında eski Anadolu Selçukluların dan ve Cengiz İmparatorluğunun tanınmış şahsiyetlerinden Keykavlis'un ölümü ve 1300 yılında İlhanilerin tahtına sahip Ebusait Bahadır: Han'ın küçük olması dolayısıyla Kızılhisar, Gölhisar sultanlığı tarafından idare edilmiştir.

Gölhisar sultanı Mehmet Çelebinin 1325 yılında ölmesi üzerine 1326 yılında Germiyanlılarla savaş ilan edilmiş ve bu sene içinde Kızılhisar ve yöresi Kütahya'da bulunan Germiyanlıların eline geçmiştir.

1402 yılında Timur, Denizli'den Kızılhisar'a uğramış ve buradan Burdur ve Isparta-Uluborlu istikametine gitmiştir. 1429 yılında Germiyanoğlu Yakup Bey Osmanlılardan korkarak 2.Murat'a bir vasiyetname ile Germiyan Beyliğini ve Kızılhisar yöresini kesin olarak Osmanlı İmparatorluğuna bağlamıştır.

Böylece Kızılhisar 1429 yılından İstiklal Harbine kadar Osmanlı İmparatorluğunca idare edilmiştir.

Kızılhisar Adının Kökeni

Romalılar zamanında kurulan yerleşim yerinin ismi bazı kaynaklarda (CARYSTUS-KARISTOS) olarak geçmesine rağmen asıl adının bu dönem için KARİA olduğu bir gerçektir.

Kızılhisar, Selçuklular zamanında (Kepez-Yerlikaya) ismi verilmiş ve 1300-1310 yıllarında taş ve tuğla'dan yapılan küçük bir Hisar sonunda Kızılhisar olarak isim değiştirilmiştir. Bu isimde Tuğla ve Toprağının kırmızı olması nedeniyle verilmiştir. Halk dilinde bu yerde kızıl isimli asi bir şahıs vardır, Kendisine karşı gelenleri astırırmış ve bundan dolayı Kızılasar ismi verilmiş denilmekte ise de bu tamamen bir rivayet den ibarettir.

Osmanlı İmparatorluğunun idaresine girdikten sonra hisar bakımsızlığı nedeniyle yıkılmış,temelleri toprak altında kalmıştır.

Hisar'dan 400-500 metre kadar güney ve doğu istikametinde 4 metre eninde ve yüksekçe yapılmış olan avlu duvarlarının toprak yüzünde görülen temellerinin bir kısmı 951 yılına kadar belirli bir vaziyet de idi. Bu temeller Yenice Mahallesi içinde sonradan kurulan Numune Semtindeki evlerin altında ve avlularında kalmıştır. Mithatpaşa İlkokulunun bulunduğu yer ile batı ve kuzey tarafları hisarın avlusu olup,bu yere sonradan ağalar tarlası ismi verilmiştir. Bu avlu ve tarla içine yakın zamana kadar su kuyusu mevcuttu.

Hisarın büyük avlu duvarındaki taşların sökülerek evlerin temellerine konduğu anlaşılmıştır. Hisar da 1954 yılından sonra yıkılmıştır.

Kızılhisar'ın 1924 yılında Osmanlı imparatorluğunun sınırları içine alınmasından sonra Değirmen Deresi önündeki cevizler( Karaağaçlar), Honaz dağı eteğindeki Eğri Kavak, Alaylı, Harami (Akmazca), Yağlıhan, Kısmen Boyralı- Karacaören, Meleş- Menengeç ve en sonrada (1960 yılında) Umurtakta bulunan küçük oba ve köyler yerinden kaldırılarak burada toplanmasıyla büyümüş olan Kızılhisar, mahalleler kurulduğunda Kaya, Orta, Pınarcık, Aşağı ve Yenice olmak üzere 5 mahalleye ayrılmış ve 5 muhtarlık tarafından idare edilmeye başlanmıştır.

Kızılhisar yöresindeki ve yukarıda isimleri belirtilen küçük oba ve köyler, oğuz Türkleri-Türkmenler tarafından kurulduğu, adet, ırk, dil, din ve ananelerine bağlı bulundukları bir gerçektir. 1 Haziran 1987 tarihinde Belediye Meclis kararı ile İlçenin ismi Serinhisar şeklinde değiştirilmiştir.

Haçlı Seferlerinde Kızılhisar

Kazıkbeli Savaşı

Fransa Kralı VII. Louis'in kumandasındaki 2 inci haçlı ordusu 1147 yılında Efes'e gelmiş ve oradan Menderes nehri boyunca yürüyüşüne devam etmiştir. Bu ordudan ayrılan ve daha çok Almanlardan mürekkep bir haçlı öncü kuvveti 1147 senesinin sonlarında Kazıkbeline gelmiş ve burada pusu kuran Kızılhisar ve Yöresinden toplanmış Türk Kuvvetleri tarafından yok edilmiştir.

Bundan sonra 6 Ocak 1148 tarihinde yürüyüşe geçen Fransız kuvvetleri Kazık Belinin alt tarafına geldiler. Kazıkbeli geçidi 7 Ocak 1148 tarihinde aşılacaktı. ve Fransız Kralı bugünü tamamen bu geçide hasretmiş bulunuyordu. Haçlılar ilerledikleri sırada, daha önceleri burada perişan edilen Alman haçlılarının cesetlerini görünce savaş nizamına girdiler. Birkaç gün önce Denizli yöresindeki yenilginin öcünü almak için pusu kuran Türkler Kazıkbeli'nin tepesinden Haçlıların hareketlerini izliyorlardı. Haçlılar savaşçı birliklerini öncü ve artçı ikiye ayrılmış olarak kazıkbeline doğru yürüyorlardı, planlarına göre öncüler suretle Kazıkbeli'nin düzlük yerine varacak orayı Emniyete alıp,çadırlara kurarak kamp yerini hazırlayacaktı. Nitekim Geoffroi de Rancon kumandasındaki öncü kuvvetleri bir mukavemetle karşılaşmaksızın Kazıkbelinin en yüksek yerine vardı, Fakat saat sabahın henüz dokuzu idi, öncü kumandanı bugünkü yürüyüşü az bulmuştu. Rehberleri de geçidi aşmaya tavsiye ettiler ve az uzakta kamp kurmaya elverişli bir ova bulunduğunu söylediler. (Kızıl çukur ovası) Fransız öncü kuvvetleri kazık belini terk ederek Kızılhisar ovasına indi ve çadırlarını kurarak istirahata çekildi. Türklerin kuvveti onlara nispeten az olduğu için fazla mukavemet gösteremediler. Artçı kuvvetleri de önceden kararlaştırıldığı gibi Geoffroi'nin Kazıkbeli'nin düzlüğünde durup çadırları kurduğundan emin ve orasının da çok uzak olmadığını görerek hareketini ağırlaştırmıştı.

Bizzat bu savaşta bulunan bir haçlı müellifi (yazarı) şöyle anlatıyor.

Dağ sarp ve kayalıktı, tepesi bulutlara değecek kadar yüksek bir dağın (Honaz dağı) yamacında yürüyorduk ve Aşağıda Vadinin derinliklerinde sular, cehennem içine düşüyor gibiydi. Ordu bu arızalı yolda ilerledi. (ımırdat'tan Kazıkbeli'ne gelen eski yol) Savaşçılar birbirini itiyor, kalabalık her geçen an biraz daha büyüyordu, nihayet sıkıştılar ve süvarileri düşünmeden burada tıkanıp kaldılar.

Yük hayvanları uçurumun derinliklerinde akisler yaparak aşağıya düşüyorlardı. Kayalar yerinden kopuyor, düşerken insanları ve hayvanları eziyordu. Herkes yanlış bir adım atıp uçuruma yuvarlanmaktan ve başkaları düşerken kendisine çarpmasından korkuyordu.

Türkler bu kalabalığı ok yağmuruna tutarak kendilerini toplamalarına meydan vermiyorlardı. Saatlerin ilerlediği ölçüde, Haçlılardaki karışıklık daha da arttı, Mamafih bu Türklere kafi gelmedi, aksine daha cüretli oldular. Türkler öncüden daha uzun bir zaman için korkmadıklarından ve artçıyı da henüz görmediklerinden bize karşı saldırdılar, birden atılarak hatlarımızı yardılar ve kalabalığı koyun gibi doğradılar. Bundan gökleri ve kralımızın kulaklarını delen bir çığlık hasıl oldu. Kral şimdi felaketin ne olduğunu gördü, ama bu sırada gökten yaklaşan karanlıktan başka bir yardım gelmedi. Ancak karanlık çökerken Türk hücumunun tahribatı durdu.

Haçlı müellifi sonradan savaş hakkında daha fazla tafsilat veriyor:

Türkler, haçlı kuvvetlerinin kargaşalığını görerek, hemen harekete geçip, Kazıkbeli yolunu kestiler, Haçlılar ancak Türklerin içinden geçerek yardıma koşabileceklerdi. Türkler önce uzaktan şiddetli bir ok yağmuruna tuttular ve sonrada kılıçlarıyla saldırdılar. İlk anda birçok kayıplar verdik. Türkler Fransa kralından daha asil ve kudretli olan Alman imparatorunun ordusunu yendiklerini söyleyerek savaşıyorlardı. Her iki tarafta uzun müddet inat ve şiddetle dövüştü. Türkler Haçlıların bir çoğunu öldürdü, büyük bir kısmını da esir aldılar. Haçlı ordusu bu feci durumda iken, sonradan bize savaşı anlatan Rahim Odon de Deuil, kralın bulunduğu artçıyı göndermişti, onlara başımıza gelen bütün felaketi anlattım savaşçılar heyecanla silahlarına koştular, lakin yolun hayli arızalı oluşu yüzünden süratle hareket edemediler. Bu sırada yanında bir miktar asil olduğu halde Kral savaşın içine atıldı, bu mücadelede atını kaybetti, yanındaki şövalyelerde teker teker Türk oklarıyla öldüler. Türkler ağır zırh giymiş Haçlıların hareketine engel olmak için atları da öldürüyorlardı. Kral ve şövalyelerin bu ani hücumu bir kısım haçlıların kurtulmasına yol açtı, fakat Kral Türklerin arasında kalmıştı, bu çarpışmada Kral, sayıca az lakin pek ünlü muhafız kısmını kaybetti. Fakat soğuk kanlılığı toplayıp, bazı ağaç köklerine tutunarak süratle bir kayanın üzerine çıktı.

Kazıkbeli savaşı hakkında bir kaynakta iki değişik rivayet naklediyor.

Türkler muharebe meydanına hakim olunca, çevrelerinde az Türk bulunduğu sırada birkaç Fransız askeri, kralın atından tutarak onu yakında bulunan bir tepeye çıkardılar ve geceye kadar orada kaldılar. Lakin herhangi bir yoldan inmenin Türkler içinde kalmaktan daha akıllıca olduğuna hükmettiler. Kral her taraftan Türklerle çevrili idi. Ordusu kaybolmuştu, kimse gidecek yolu bilmiyordu. Nihayet kalabalığın yaktığı ateşi fark ederek oraya vardılar. Türkler de karanlıktan on öncülere ait zannederek, takip etmediler, geri döndüler.

Diğer rivayet ise, kralın bir tepede yanında bir Haçlı kuvveti ile kaldığını zikreder, Türkler onu tanımıyordu, kral bu tepede kendisini cesaretle savundu. Gecenin çöktüğü, karanlığın dövüşleri ayırdığı sırada bir ağaç altına çekildi. Sonra dallarına çıkarak, uzun zaman kendisini Türklere karşı müdafaa etti. Türkler karanlık ve kralın yardımına gelen kuvvetlerden dolayı Kazıkbelin den uzaklaştılar.

Bunlardan Odon de Deuil'in zikrettiği ilk şekli tercih etmeliyiz. Zira maruf Fransız tarihleri de, bu kaya üzerindeki savaşı hep zikrettiği ilk şekli tercih etmeliyiz. Zira maruf Fransız tarihleri de,bu kaya üzerindeki savaşı hep zikrederler. Kral Kayanın üzerine çıkınca onu esir almak için Türkler de ardından tırmanmaya çalıştılar. Uzaktan bazıları ok atıyordu. Zırhlı oklarda kendisini korudu ve kayayı çıkmak isteyenleri de kılıcıyla durdurdu. Türkler onun kral olduğu bilmediklerinden, esir etmenin güç,bu zamanda ani bir saldırıdan çekildikleri için, karanlık bastırmadan evvel ganimet toplamak için dağıldılar. Kral,daha sonra sahipsiz bir atat binerek askerlerine iltihak edebildi. Fransa kralını Türklere esir düşmekten gecenin ve ganimet arzusunu kurtardığı muhakkaktır. Zira bu kazıkbeli savaşında öyle çok mal ele geçmiştir ki,Türk ülkesi harçlılardan alınan ganimetlerle dolmuştu.

Kazıkbeli Savaşı diye adlandırılan bu savaş haçlıları pek üzmüştü. Zira onlara göre Fransa'nın en güzel çiçekleri, Şam duvarları altında meyve vermeden solmuşlardı. Franzsı ordugahının uzun boylu anlatılan kederli halini tasvir etmiyoruz. Fakat gece, hemen kendilerini toplamışlar daha ciddi tedbirler almışlardı. Fakat Türklerde Zayıflığımızı öğrendikten sonra daha cüretli epeyce ganimet aldıktan sonra daha da hars olarak bize taciz ediyorlardı. Buna karşılık haçlılarda toparlanmışlardı. Türkler bu kalabalık orduyu saldırmak yerine geçecekleri yolu takip ederek mahfetme yolunu tuttular.

Haclılarda Kazıkbelinden hareketle Kızılhisar ovasından geçerek Acıpayam ovasından ve kıyıları bataklık iki ırmaktan geçtiler. İkinci ırmak yakında iki tepe vardı, Birsni Türkler tutarak Başlarından yoldukları saçları yere atmışlardı. Bu durum haclı müellifene göre, bu topraklardan hiçbir şekilde ayrılmayacaklarına işarettir. Fakat her tarafı tahrip ederek çekildiklerinden buradan çıktılar. Ançak haclı ordusunda alcık baş göstermiş, önce atlar maf olmuş bunları yiyen şovalyeler ve ordu güçlükle Gölhisar tarafından Antalya'ya varabilmişti.

II. Haclı seferi sırasında gayet dost hane olan Türk-Bizans münasebetlerinin bozulmasından sonra Leodikya Türk akınlarına uğradı. 1157'de Alaşehir'e gelen Manuel Kommones, Türk topluluklarına girerek yağma ve tahribe koyulmuş Selçuklu Kuvetlerinin uzak oluşundan istifade ederek bütün etrafı yakıp yıktıktan sonra İstanbul'a dönmüştü. Türk Kuvvetlerinin bunun intikamını alacağını iyi bilen Kommones Türk akınlarını önlemek için Homa ve Honaz istikamlarını tahkim ve techiz etti ise de Türk kuvvetleri yollarının kapatılmış olmasından yılmadılar. 1158 senesinden Karaağaç ovasından akınla ansızın Leodikya üzerine indiler. Böylece Bizans imparatorunun Türk topraklarında yaptığı tahribin öcünü aldılar.

1192'den sonra Bizanslılarla Selçuklular Burdur ve Gölhisar yöresinde karşılaşmışlar. Konya Sultanı, Osman ve Hüsamettin Beyleri birer Tümen askerle bu mıntıkaya göndermiştir. Önce birlikte hareket ederek Bizanslıları yenen bu Kumandanlar sonra ayrılmışlar, Hüsamettin Bey Çal, Osman Bey ise Karaağaç yani bugünkü Acıpayam yöresini zapta koyulmuşlardır. Osman Beyin bir lakabı da Yatağan baba olup, Savaşa yata yata kazanmasından almıştır. Bunun ordusunda bulunan bir Selçuklu Prensinin tedavi olduğu pınara Sultan pınarı denilmiş mıntıkadaki birçok köy isimleri bu fetihle ilgili olmuştur. Fetih den sonra buraları bir prensle kumandana verilmiş ve vefatlarında Yatağan'a gömülmüşlerdir.

İbn-i Said'e Göre Kızılhisar Yöresi

1261 yılında Karaağaç ovasından (Kızılhisar yöresinden) geçen İbni Said Toğurlu- Toğuzlu dağları ve bunun etrafında 200.000 hane (Beyt-Çadır) bir Türkmen halkının oturduğunu yaşadığını belirtmiştir. Bu yer Karaağaç ovası ile Beşler yaylasında Honaz dağına kadar olan kısımdır. Ayrıca bu Türkmenlere Uç denir demiştir. Bundan da anlaşılıyor ki Kızılhisar ve yöresi UÇ Türkmenlerinin İlk yurdudur. Bundan sonra bu Uç Türkmenleri Karaağaç ve Kızılhisar yöresinde yerleşip küçük köyler kurmuşlardır.

1261 yılı öncesi ve sonrası Uç Türkmenlerinin başlarında Kahraman Uç Gazisi sıfatına taşıyan Avşar boyundan Mehmet Bey, kardeşi İlyas Bey, akrabası olan damadı Ali, Salur ve Sevinç Beyler vardı. O tarihlerde Türkmenler kırmızı külah giyerlerdi, Mehmet Beyin emri ile kırmızı külahlar değiştirilip,yerine ak külah giymişlerdir.

Kızılhisar Yöresi Ve Türkmenler

Kızılhisar ve Karaağaç yöresi toprakları 1200 yılı başlarından itibaren Uç'un güneybatı kanadını teşkil ediyordu. Bu kesimlerde kalabalık bir Türkmen nüfusu muhtevi idi. Bu Türkmenler önceleri Bizans elinde olan zengin Ege topraklarında cihat için yığılmışlardı. İlk Fetih yıllarında sahillere kadar bütün Batı Anadolu'ya yayılmış olan Türkmenler için her iki Devletin de kontrolünden uzak bu Uç bölgesi göçebe hayat şartlarını idame ettirmeye elverişli bir barınak ve faaliyet sahası vazifesini görüyordu. Doğudan devamlı şekilde Anadolu içlerine gelen ve Selçuklular tarafından düşman toprakları istikametinde sevk edilen yeni aşiretlerinde katılmasıyla buradaki Türkmen unsuru gittikçe artan bir yoğunluk kazanıyordu. Bizzat Selçuklularda bu hususta destekleyici rol oynamışlardı.Zira Selçuklular vaktiyle Devletlerinin kurucusu bu Türkmenleri Uç lara sevk ettiler. Ve kendileri Büyük Selçuklularda olduğu gibi bazı milletler den toplanan orduya dayandılar. 1192 yılında, savaşlar da cesur askerler temin etmekte ünlü olan bu Uç Türkmenlerin Selçuklu siyasi hayatında da bir kurucu usur olmuşlardır.

1274'te vefat eden İbni Said'e göre bu Türkmenler Selçuklular devrinde Rum Diyarını fetheden Türk soyundan çokluk bir kavimdir. Türkmenlerde başka yerlere gönderilen kilimler yapılır. Buranın sahilinde Marki isimli bir körfez vardır, Burası seyyahlarca meşhurdur. Buradan İskenderiye ve başka yerlere kereste gönderilir. Burada bulunan nehir üzerinde bir köprü vardır,Barış zamanlarında indirilir ve harp çıktığı zaman kaldırılır. Bu Müslümanlarla Hıristiyanlar arasında sınırdır. Antalya'nın kuzeyinde Toğurlu-Tokuzlu dağı vardır. Burada ve bunun etrafında ikiyüzbin çadır Türkmen oturur ve bunlara Uç denir. Buralarda güzel yay imal edilir.

Bir başka kayıtta da bu malumatın Moğollardan evvelki devreye ait olduğu veçhile 1204'ten sonraki zamanlardır. İbni Said'in bu söylediklerini daha sonraki birçok tarihi hatıranın karıştığı görülmüştür. Türklerle Rumlar arasında sınır olduğu zikredilen nehir bahsedildiği gibi Karaağaç ovasından çıkan Dalaman çayı olduğu kadar da Menderes Nehridir. Nitekim bunun üzerinde kurulan ve 1243'te Türk ve Bizans garnizonları arasında münasebeti temin eden köprü burada bahsedilen köprüdür. 1177'de aynı yerde köprü başında Ata Bey Bizanslılarla çarpışırken şehit düşmüştür.

Belirtilen yörelerde, bilhassa ASİKARAAĞAÇ mıntıkasında Türkmenlerin büyük bir kesafet de bulundukları başka kaynaklar tarafından da teyit edilmektedir. 1332-1333'te Karaağaç ve Kızlhisar ovasından geçen İbni Battutta Karaağaç ovasının Türkmenlerle meskun olduğunu söylemektedir. İlhanlı Hükümdarı Argunhan'a bir harita yapan Kubbeddin Talamaniye dağlarının Uç Türkmenleri elinde olduğunu yazmıştır. Hayli kalabalık olan bu Türkmen Nüfusu bu yörede Anadolu'nun en kesif OĞUZ boylarının yer isimlerini vermişlerdir. Bu dahi mevcut bazı köylerin isimlerinden anlaşılacağı üzere bu Türkmenler, Avşar ulusuna ve aralarında bazı Uç oklu boylar da bulunmakla beraber daha çok Bozoklara mensupturlar. Bu yöre Türkmenlere arasında kayılarında önemli sayıda olduğu malumdur. Yatağan- Söğütova arasındaki yer Kayıyayla ismini taşımaktadır. Kayılar muhtemelen 1261 yılındaki isyana karıştıkları için Menteşe yöresine gitmişler ve bu yöredeki hadiselere pek karışmamışlardır. Avşarlar, Türkmenler arasında temayüz ettiler. Önceleri konar-göçer yaşayan Türkmenler sınır boylarına kadar yerleşik hayata geçtiler. Hayatlarını akıncılıktan ziyade kilim imal ve ticaretiyle sağlayan Türkmenler bu kilim imal sanatını orta Asya'dan getirmiş olabilecekleri başka bir kayıt da belirtilmektedir.

Güney batı Anadolu da büyük bir yer işgal eden Türkmenlerin mahalli kabile beylerinin idaresinde olduğu muhakkaktır. Bugün dahi Karaağaç bölgesinde Türkmen Beyleri hanedanları bulunması, asıllarının bu zamana kadar uzadıkları intibaını vermektedir.

Türkmenler 13'ncü yüzyılda henüz kabilelerinin ismini taşıyan beylerin idaresinde idiler. Yiva ve Salur beyler gibi. Bunlar şüphesiz ki, daha çok oğuz boyundandırlar. Bu Türkmen mıntıkasının doğusunda Afşar Bey'in idaresindeki Afşarlar, keza batıda da bir başka Afşar beyinin bulunduğunu biliyoruz. Diğer bir faal boyuda Yazır beylerinin hakimiyet mücadeleleri 19'ncu yüzyıla kadar devam etmiştir.

Denizli ve Karaağaç yöresi, Türkmenlerle meskun olduğundan birçok defalar Selçuklu Sultanlarının bir sığınak yeri olmuştur. Gııyaseddin Keyhusrev buraya gelmiş ve diğer bir Selçuklu Sultanı İzzeddin ise, Besuday'ı oyalayarak bir fırsatını bulup Rum diyarına İznik'e gitti.

Moğollara karşı önceden Selçukluları tutan Türkmenler bu sadakatlarına ihanetle karşılık görünce Selçuklu devletinden iyice soğudular. Çünkü Bizanslılar kendilerine sığınan eski sultan İzzettin Keykavus`a taht mücadelesinde bir miktar asker vererek yardımcı olmuşlar.İzzettin Keykavus`ta tekrar taht`a çıkınca Bizans İmparatoruna, Denizli havalisini terk etmişti. Bu durum Türkmenleri tamamen kızdırdı. Yoğun halde yerleşen Türkmenlerden Bizanslılar tutunamadılar ve Denizli yöresi 1259 senesinde tekrar Türkmenlerin eline geçti. Bundan sonra Türkmenler Sarayköy'den Antalya-Alanya'ya kadar olan bu bölgede ilk Türkmen beyliğini kurdular. Bu beyliğin sıklet merkezinin yakın vakte kadar ASİKARAAĞAÇdiye anılan Acıpayam yöresi olduğu muhakkak Türkmen beyliğinin başına sahne olarak İlhanlı Hükümdarı Hulagu tarafından Kuşlar isimli bir zatı (kumandan-Şahne) tayin etmiştir. Dini liderleri de Yatağan Baba olması muhtemel görülmektedir.

Türkmenler arasında olan Mehmet, kardeşi İlyas, akrabası Ali ve Sevinç Beyler 1259 senesinde büyük başarı göstermişler ve Mehmet Bey'i Türkmenler baş olarak tanıyorlardı. 1261'de Türkmenler Selçuklu Sultanına baş kaldırarak doğuya doğru akın ettiler ve Konya-Antalya kervan yolunu kestiler. Mehmet Bey, Selçuklu Veziri M. Pervane'nin daveti üzerine Kayseri'ye gittiği zaman bile Türkmenler sağa-sola sataşmakta geri sataşmaktan geri durmadılar.

Türkmenlerin Selçuklulara karşı bu tutumları, zayıf bir Selçuklu Devletini yaşatmak isteyen Moğollar tarafından iyi karşılanmadı. İlhanlı Hükümdarı Hulagu adam gönderip yanına çağırdığı halde gelmeyen Mehmet Bey'i Rükneddin'e teşvikiyle asi ilan etti. Bu durum İlhanlılara karşı beliren umumi mukavemetle ilgili olduğu anlaşılıyor. Zira Mısır tarihleri de bunlardan bahseder. HULAGU, Selçuklu Sultanı Rükneddi'e ve Anadolu'daki Mogol kuvvetlerine ferman göndererek Mehmet Bey ve maiyetindeki Türkmenler üzerine yürümelerini emretti. Müttefik Moğol ve Selçuklu ordusu, Türkmenler üzerine yürüdüğü sırada Mehmet Bey'în damadıolan Ali Bey, eniştesine kırılarak Selçuklulara iltihak etti.

Ali Bey Türkmenlerin gizli geçitlerini bildiğinden müttefik ordusu ansızın Türkmen ülkesine girerek birçok esir almıştır.

Türkmen kuvvetleriyle müttefik ordusu, Sahra yı Talamaniye de (Karaağaç ovasında) karşılaşmışlar, savaşı kendilerini ihanet eden Ali Bey yüzünden kaybeden Türkmenler, dağlara kaçmışlardır. Bu savaşın Karaağaç ovasında cereyan ettiği, hatta ASİ'lik keyfiyetinin bundan geldiği şüphesizdir. (Halk annesi de, bu Asiliğin Germiyan hakimiyetini kabul etmeden doğduğu görüşündedir. Türkmenlerin reisi Mehmet Bey savaştan sonra Bozdağa kaçmıştır. Mehmet Bey sığınıp tahkim ettiği dağlardan itaat etmek için adam göndermiş, müttefiklerde yeminle bunu kabul etmişlerdir. Mehmet Bey ile diğer Türkmen Beyleri dağlardan inerek Sultan Rükneddin'in yanına gönderilmişlerdir.

Selçuklu Sultanı bu isyanı bastırıp Uç işlerini de yola koyduktan sonra Karaağaç ovasından ayrılarak Uluborlu'ya geldiğinde Mehmet Bey'i öldürterek damadı Ali Bey'i Türkmenlerin başına müstakilen Bey yaptı ve böylece Türkmenler Selçuklu ve dolayısıyla İlhanlı hakimiyeti altına girmiş oldu.

Türkmenlerin bu isyanının bastırılması hayli sert olmuştur. Uç Türkmenlerinin reisi olan Ali Bey'den muhtelif kaynaklar bahsederler. İbni Haldun da geçen Ali Bey'in, Denizli emiri ve Cenubi Bizans Uç'u kumandanı olduğunu M. Halil Yivanç söylemektedir. Baybars'ın Anadolu'yu terk edişinden sonraki olaylar sırasında Ladik emiri olarak olarak zikredilen Ali Bey'in bu isyanda adı geçen şahısla aynı olduğu muhakkaktır. Ali Bey sonradan Denizli'de bir beylik kuracak olan İnanç Oğullarının atasıdır. Keza bu isyanda adı geçen Türkmen Beylerinden İlyas Bey'de Hamidoğlu Dündar Beyin babasıdır.

Türkmenlerin (Oğuz Türklerinin) Kızılhisar ve Acıpayam yöresine geldiklerinde bu ovada Karaağaç Balamut ağaçlarının çok olmasından dolayı bu yere Karaağaç ismini vermişlerdir. Türkmenlerin Selçuklulara karşı baş kaldırmalarından dolayı da ASİKARAAĞAÇ denilmiştir. Bu rivayete göre de Afşar oymağına mensup KARAAĞAÇ BABA'nın ismine izafeten Karaağaç adı verildiği söylenmektedir.

1864 yılında Asi Karaağaç yöresinin Konya vilayetine bağlanması üzerine (ASİ) ismi kaldırılarak Garbin Karaağaç ismi verilmiş ve bu isim de Garbi Karaağaç'ın kaza olduktan çok sonraları dahi kullanılarak 20'nci asırda da ACIPAYAM ismi verilmiştir.

Tarihi Eserler

Ören yerleri, Höyükler, Türbeler, Savaş alanları, Tarihi mezarlar, kale, sur ve şehir kalıntıları: Köyde okul olarak kullanılan, Kurtuluş savasında yunan karargahı ve günümüzde konut olarak kullanılan Salim ERHAN'a ait ev, Zindan olarak kullanılan Kebir Camii, Selçuklu Hamamı, Erenler mevkiindeki köy harabesi, Agaçbeyli yolundaki Efe mezarları, Bilese mevkiinde bulunan Kurtuluş savası mezarları, Taşpinar Höyüğü, Yukarı bağlar mevkisinde bulunan roma mezarları, Caber kalesi kalıntıları, Çil höyüğü, ve Cabar köyü istihkamları

Sosyal faaliyetler: Kasabadaki iki adet sinema ve tiyatro salonunun 1978 yılında kapatılması nedeniyle sosyal faaliyetler yapılamamaktadır.

El isleri, zanaat örnekleri: Kasabaya özgü Keçi kılından ve yünden yapılan kilim dokumacılığı, heybe, süs torbası dokuması yapılmaktadır. Tahta kaşık oymacılığı yapılmasına rağmen günümüz koşulları nedeniyle örnekleri azalmıştır.

Ilçe merkezinde ve meskun olanda tarihi eser dikkat cekmemekle beraber arkeolojik alanda saha calışması yapılması için bakir bir alandır zira yörük kültürü ögeleri sonradan entegre olan bu cografyada yapılması gereken toprak tabakalrının incelenmesi ve zamanlandırılmasıdır. Mugla bölgesine en kestirme yolları barındıran bu cografyanın mö 600 lerde sık ormanlık oldugu tahmin edilmektedir

Halk Eğitim Hizmetleri

1999 yılına kadar ilçede Biçki, dikiş, nakıs kursları açılmış 1999 yılında kursiyer yetersizliği nedeniyle kurs açılmamış olmasına rağmen halen Halk Eğitimi Merkezi yeni binasında değişik dallarda kurs faaliyetlerine devam etmektedir.

Sportif Faaliyetler

İlçede bulunan Serinhisar Belediye Spor Kulübü, Denizli 1. amatör kümede ve gençler liginde müsabakalara katılması nedeniyle futbol çalışmaları, gençleri içindeki yeteneklilerin eğitimi için antrenörlerce yapılan hazırlıklar, Kasabalar arası futbol ve voleybol müsabakaları yapılmaktadır. İlçede güreş sporu ilgi görmekte olup İlçe Güreş İhtisas kulübü çalışmalar yapmakta olum gençleri yetiştirmektedir.

Spor Tesisleri

İlçede resmi müsabaka normlarına uygun toprak zeminli futbol sahası mevcuttur.

Taekwondada Türkiye'yi yurtdışında başarıyla temsil ederek birçok ödüle imza atan ünlü sporcumuz Mehmet Ali Develi vardır

Avcılık Faaliyetleri Avlaklar

İlçede bilinçsiz ve gelişigüzel yapılan avcılık av hayvanlarının soylarının tükenmesi tehlikesini gündeme getirmiş, Bu nedenle ilçede faaliyet gösteren avcılarve atıcılar derneğinin düzenli çalışmaları ile denetimli olarak av yapılması sağlamıştır Son yıllarda ilçe ovasında domuz neslinin çoğalması ve çiftçinin ürünlerine zarar vermesi nedeniyle 2007 yılı mart ayından itibaren sürek avları düzenlenmeye başlamıştır.

Kültürel Faaliyetler

2001 yılından beri ilçe merkezinde Leblebi ve Kültür Festivali yapılmaktadır. Festival, ilçede Çamlık denilen bölgede her yıl temmuz ayında yapılmaktadır. Her sene çeşitli mahalli ve ulusal sanatçılarında katılımıyla 3 gün süren festivale çevre il ve ilçelerden çok sayıda konuk gelmektedir.

Ayrıca Serinhisar'a bağlı Yatağan kasabasında da her sene Bıçakçılık Festivali yapılmaktadır.

Serinhisar Resmi Kurum Telefon Numaraları

Serinhisar Kaymakamlığı:(0258) 591 3950
Serinhisar Belediyesi: 0 258 591 51 81 - 83 - 84
Serinhisar Devlet Hastanesi:(0258) 591 2007
Serinhisar İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü:(0258) 591 3948
Serinhisar İlçe Emniyet Müdürlüğü:(0258) 591-3327
Serinhisar Jandarma Komutanlığı:0258 591 52 98
Serinhisar Askerlik Şubesi:(0258) 212-8295
Serinhisar Mal Müdürlüğü:(0258) 591 3958

 

DENİZLİ


Yüz Ölçümü :11,692 km2
Nüfusu: 963 464
Posta Kodu: 20000
İl Alan Kodu: 258
İl Plaka Kodu:20

Denizli`de ilk Belediye teşkilatı 1876`da kurulmuştur. Bu tarihlerde Denizli, mülki bölünmede Aydın Livasına bağlı bir kaza merkezidir. 1883`te Sarayköy, Buldan ve Tavas Ilçelerinin bağlanmasıyla "Sancak" haline getirilen Denizli, 1884`te Çal 1888`de Acıpayam ilçelerinin katılımıyla Aydın`a bağlı mutasarrıflık, Türkiye Cumhuriyeti`nin kuruluşuyla da il olmuştur.

1927`de yapılan ilk nüfus sayımına göre, il merkezinde 15.704 kişi sayılmıştır..

Cumhuriyetten önce bir köy karakteri gösteren Denizli, dar sokakları, çamurlu ve ışıksız yolları, çoğu çıkmaz sokaklarda yer alan bahçeler arasındaki tek katlı evleri ve "Kale içi" civarındaki iş yerleri ile henüz gelişimini başlatamamış bir kentti. Zengin evleri ve konakları bile iki kattan fazla değildi. Nitekim 4 Şubat 1931`de Denizli`ye gelerek bugün Etnoğrafya Müzesi olarak kullanılan binada bir gece kalan Atatürk, o günkü Denizli`yle ilgili olarak "Büyükçe bir köy" ifadesini kullanmakla Denizli`nin mahrumiyetini vurgulamıştır.

Şehirde belediye hizmetleri çok yetersizdi, Yolun olmadığı yerde en iyi araç at ve eşekle bunların çektiği çardaklı araba ve faytonlardı.

Denizli, bu kendine özgü ticari, kültürel ve toplumsal yapısıyla bir kapalı ekonomi gösteriyor, atılım ve gelişimin başlayabilmesi.için 1950`li yılların gelmesi gerekiyordu.

Yeni yeni okulların açılmasıyla gelişen kültür hayatının yanında fabrikaların açılması ve duyulan işçi ihtiyacı ile il merkezi, özellikle 1950 yılından sonra hızlı bir tempo ile büyümeye başlamıştır. Bu hızlı gelişmenin ortaya çıkardığı yeni yeni sorunlara karşı hazırlıksız olunması, hizmetlere ulaşabilmede güçlükler yaratmıştır. İmarlı gelişme, altyapı ve benzeri hizmetler bunların başında gelmektedir.

Bugün Denizli`nin gelişimi, teknolojik ilerlemelerden de yararlanılarak daha planlı ve proğramlı bir imarlaşma yoluna girmiş bulunuyor.

1976 yılında meydana gelen deprem, birçok binayı oturulamaz hale getirince ya da yıkınca, bu afetin ardından geniş yollar açılmış, hızlı bir yapılaşma başlamış ve bugün Denizli, Ege Bölgesinde İzmir`den sonra ikinci büyük kent konumuna gelmiştir.


Bugün Denizli, eğitim kurumlarıyla, sanayi, tarım, turizm gibi iş kollarındaki örnek ilerlemeleriyle ve modernleşerek büyüyen yerleşim alanlarıyla Atatürk`ün görmeyi arzuladığı şehir kimliğine kavuşmuştur.

Denizli, Türkiye'de Ege Bölgesi'nin güneyinde bulunan ildir.Tekstil ürünleri ve yöreye has Denizli horozu ile meşhurdur.Anadolu Yarımadası'nın güneybatı, Ege Bölgesi'nin güneydoğusunda yer almaktadır. Ege ve Akdeniz Bölgeleri arasında bir geçit durumundadır.
Denizli İli'nin her iki bölge üzerinde de toprakları vardır. Denizli ili Ege Bölgesinde olmasına rağmen, Ege Bölgesinin hakim iklimi olan Akdeniz iklimi tamamen görülmez. Kıyı kesimlerinden iç bölgelere geçit yerinde olduğundan az da olsa iç bölgelerin iklimi hissedilir. Ege Bölgesi ikliminden sıcaklık olarak biraz farklılıklar görülebilir. Denizli'de dağlar genel olarak denize doğru dik olduğundan, denizden gelen rüzgarlara açık bulunmaktadır. Kışlar ilik ve yağışlı geçmektedir.

Denizli ili Ege Bölgesinde olmasına rağmen, Ege Bölgesinin hakim iklimi olan Akdeniz iklimi tamamen görülmez. Kıyı kesimlerinden iç bölgelere geçit yerinde olduğundan az da olsa iç bölgelerin iklimi hissedilir. Ege Bölgesi ikliminden sıcaklık olarak biraz farklılıklar görülebilir. Denizli'de dağlar genel olarak denize doğru dik olduğundan, denizden gelen rüzgarlara açık bulunmaktadır. Kışlar ilik ve yağışlı geçmektedir.

Müteşebbis ruhlu ve yardımsever insanıyla tüm dünyanın göz bebeği  marka bir kent olan tekstilin başkenti Denizli, ülkemizin lokomotif illerinden biridir.Ege Bölgesinde İzmir ve Manisa'nın ekonomik yığılma avantajına rağmen Denizli bir sanayi merkezi olarak ön plana çıkmıştır. Öyle ki, bu gelişme Devlet Planlama Teşkilatınca bir mucize olarak değerlendirilmekte ve ülkenin geri kalmış yörelerinin gelişiminde model olarak önerilmektedir. Denizli, Türk ekonomisinin dışa açılan en önemli kapılarından biridir.

Tekstil, turizm ve mermer başta olmak üzere, tüm ekonomik faaliyetlerde dünya ile rekabet edebilir hale gelen Denizli, özellikle dışa açık ve ihracata dayalı sanayileşmesi ile tekstil dışı sektörlerde de ön sıralara gelmiştir. Yem, ambalaj malzemeleri, emaye bakır tel, elektrolitik bakır mamulleri, gıda, tekstil sektörlerinde Denizli şirketlerimiz ülkemizin en büyük şirketleri arasında faaliyet göstermektedir. “Türkiye’nin En Büyük 500 Sanayi Kuruluşu” çalışmasında Denizli her yıl en az 10 firma ile temsil edilmektedir.
Havlu ve bornoz üretiminde önemli bir merkez olan Denizli, bu alanda ülkenin yıllık ihracatının yaklaşık üçte birini karşılamakta olup, pamuklu tekstil alanında dünya başkenti olarak kabul görmektedir.Türkiye’nin 2. büyük mermer havzasına sahip İlimizde; 182 firmanın bulunduğu Denizli Organize Sanayi Bölgesi faal olup, OSB sayısını 6’ya çıkarmak için özellikle stratejik ve öncelikli sektörlerde yer alan yatırımlarla 2. bölgede yer almamıza rağmen 5. bölge imkanlarından yararlanabileceğimiz Jeotermal Enerji Santrali ile entegre çalışan Türkiye’de ilk olma özelliği bulunan Tarıma Dayalı Sera OSB’nin içinde bulunduğu 5 OSB’ni kurma çalışmaları devam etmektedir.Enerji Merkezi olma yolunda hızla ilerleyen Denizli yenilenebilir enerji potansiyeli açısından zengin bir ildir. Bunlardan biri olan jeotermal kaynaklar ve potansiyeli bakımından Dünyada 7. Avrupa’da 1. sırada olan Türkiye’de Ege Bölgesi illeri içerisinde de 7 adet jeotermal saha bulunduran Denizli yaklaşık %16 paya sahiptir. İlimizde gerçekleştirilen hidroelektrik, jeotermal ve doğalgaz enerji çevrim santralleri yatırımlarının tamamlanmasıyla birlikte Denizli 1.500 megawatlık elektrik enerjisi üreten bir kent olacaktır.İlimizde sanayi ve tarım birbirine entegre olmuş, gerek sulu tarımda gerekse sanayide büyük gelişmeler sağlanmıştır. Denizli ili özellikle son yıllarda tekstilde göstermiş olduğu başarıyı yavaş yavaş tarım ve hayvancılık alanına yöneltmektedir.Denizli tarımsal ürünlerin ihracatında tüm ülkelere ürün göndermede yetkilendirilen illerdendir. Yaş meyve ve sebzede diğer ülkelere direk olarak ihracat yapılmaktadır. İlimizden 87 çeşit tarımürünü 83 ayrı ülkeye ihracat edilmektedir.İç ve dış turizme on iki ay hizmet sunabilen ilimiz en çok turist çeken iller sıralamasında ülkemizdeilk 5 iliçerisinde yer almaktadır.Yerli ve yabancı turistlerin her geçen gün daha fazla rağbet ettiği sağlık ve termal tedavi tesislerinin ucuz, bol ve çeşitli kaynak suları Denizli’de mevcuttur.İlimiz, alternatif turizm çeşitlerinin en önemlisi olan Termal (Sağlık) turizm potansiyeli açısından yurdumuzun önemli merkezlerinin başında gelmektedir. Kültür ve Turizm Bakanlığımızca Termal Turizmin geliştirilmesi yönünde kür parkı, kür merkezi ve konaklama tesislerini bir arada bulunduran uluslararası standartlara sahip nitelikli tesislerin sayısı ile birlikte, turizm geliri ve turist sayısının arttırılması amacı ile İlimizde; Çardak İlçesi Beylerli Kaplıcaları 2006/11354 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ve Buldan İlçesi YenicekentBölmekaya-Kamara Kaplıcaları, Sarayköy İlçesi Tekkeköy-İnsuyu, Babacık –Kızıldere Kaplıcaları ve Akköy İlçesi Gölemezli Kaplıcaları 25 Şubat 2008 gün ve 13317 sayılı Bakanlar Kurulu kararıyla Denizli Termal Kültür ve Turizm Koruma ve Gelişim Bölgesi olarak ilan edilmiştir.(kaynak : www.denizli.gov.tr)

DENİZLİ  İLİ RESMİ KURUMLAR VE TELEFON NUMARALARI

İL SAĞLIK MÜDÜRLÜĞÜ : 241 11 27-242 07 00
DENİZLİ DEVLET HASTANESİ: 263 93 11-263 93 21-261 92 06
SERVERGAZİ DEVLET HASTANESİ: 361 32 32-361 31 01
PAMUKKALE ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ: 444 07 28
İL EMNİYET MÜDÜRLÜĞÜ: 265 14 25-265 14 26-265 14 17
İL MÜFTÜLÜĞÜ:241 08 32-241 83 77-242 09 14
GÜMRÜK MÜDÜRLÜĞÜ: 274 65 51-274 65 50
AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR İL MÜDÜRLÜĞÜ: 241 34 58-242 68 72
TAPU VE  KADASTRO 18.BÖLGE MÜDÜRLÜĞÜ: 280 16 49-241 32 17
KADASTRO İL MÜDÜRLÜĞÜ: 265 54 38- 265 54 38
GENÇLİK VE SPOR İL MÜDÜRLÜĞÜ: 371 57 13-371 34 61
İL ÖZEL İDARE MÜDÜRLÜĞÜ: 212 54 62 - 241 09 02-212 54 76
İL NUFÜS VE VATANDAŞLIK MÜDÜRLÜĞÜ: 265 08 68 - 242 20 72-241 08 80
İL AFET VE ACİL DURUM MÜDÜRLÜĞÜ: 262 44 10-265 61 20
İL DEFTERDARLIĞI: 261 18 80-242 10 31
İL MİLLİ EĞİTİM MÜDÜRLÜĞÜ: 265 02 05-265 55 54-265 01 69
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK İL MÜDÜRLÜĞÜ: 268 00 04-268 00 39-268 27 82
DSİ 212. TEKNİK ŞUBE MÜDÜRLÜĞÜ: 241 05 74-241 05 62
KARAYOLLARI 27. ŞUBE ŞEFLİĞİ: 212 54 40-213 20 45
İL GIDA TARIM VE GIDACILIK MÜDÜRLÜĞÜ: 212 54 80-212 54 87
ÇALIŞMA VE İŞ KURUMU İL MÜDÜRLÜĞÜ: 268 00 37-268 15 83
SOSYAL GÜVENLİK KURUMU İL MÜDÜRLÜĞÜ: 264 52 21- 241 02 38
İL BİLİM,SANAYİ VE TEKNOLOJİ MÜDÜRLÜĞÜ: 261 43 43
İL KÜLTÜR VE TURİZM MÜDÜRLÜĞÜ: 265 54 48-264 39 71-265 07 87
METEOROLOJİ MÜDÜRLÜĞÜ: 212 56 50-212 56 52
ORMAN BÖLGE İŞLETME MÜDÜRLÜĞÜ: 212 54 55-212 54 69-212 54 70
KREDİ VE YURTLAR KURUMU BÖLGE MÜDÜRLÜĞÜ: 212 26 28
TELEKOM İL MÜDÜRLÜĞÜ: 555 41 00-555 41 46
PTT MERKEZ MÜDÜRLÜĞÜ-241 22 55-263 12 12
TEİAŞ İŞLETME MÜDÜRLÜĞÜ: 377 75 07-377 73 91
SOSYAL YRD. VE DAYANIŞMA VAKFI:241 11 36
DENİZLİ VALİLİĞİ:(0258) 265 6100
DENİZLİ SOSYAL GÜVENLİK İL MÜDÜRLÜĞÜ: (0258) 264 5221
DENİZLİ ZABITA MÜDÜRLÜĞÜ: 0 (258) 213 24 66
DENİZLİ ASKERLİK ŞUBESİ: 0.258.212 82 95
DENİZLİ BELEDİYESİ: (0258) 265 2137

Çal

Yüzölçümü:1.520 km²
Nüfus:20,218
Posta Kodu:20700
İl Alan Kodu:0258
İl Plaka Kodu:20

Çal, Denizli'nin bir ilçesi.

Tarihçe

Çal'ın antik dönemlerdeki adı Mosyna'dır. Türklerin bölgeye gelmesine kadar bu isimle anılmıştır. Türkler bölgeye Çal adını vermiş ve bu yöre Çal Yöresi olarak anılmaya başlanmıştır. Çağatay lehçesinde yüksek yer ya da yayla anlamına gelen Çal adı, ilçenin doğal konumundan dolayı verilmiştir. "Çal" kelimesi bunun yanında taşlık yer, çıplak tepe, kireçli toprak gibi anlamlara da gelmektedir. Çal uzun yıllar bir yerleşim merkezinin değil, bölgenin adı olarak kullanılmıştır. Çal'ın bugün olduğu yerdeki yerleşim yerinin adı ise Demirciköy'dür. Bölgeye yerleşenlerin önemli kısmının demircilikle geçindiği için bu ismi aldığı ifade edilmektedir.

Daha sonra bölgenin genel adı olan Çal, merkez ilçenin adı haline gelmiştir.Anadolu'daki yer adlarında benzer örneklere rastlanılır.

Çal'da mevcut iki kitabede de Çal'ın ismi Demirci Karyesi olarak geçmektedir. Bu kitabelerden birisi Hicri 1267 (1850) tarihli Çarşı Camii minare girişinde bulunan kitabedir. Diğeri ise Fakıoğlu Camiinde bahçe duvarında monte edilmiş olan 1247 (1831) tarihli kitabedir.

Ancak Çal ile ilgili ilk Osmanlı belgelerinde Demirciköy adına rastlanmaması ve sürekli "Çal" isminin kullanılması bu değişimin çok önceki dönemlerde gerçekleştiğini göstermektedir. Nitekim Çal'dan bahseden hemen bütün belgelerde net olarak Çal tabiri kullanılmıştır. Özellikle bir kaza merkezi haline geldiği 17. yüzyıldan itibaren yörenin genel olan Çal merkez içinde kullanılmaya başlanmıştır. Yukarıda belirttiğimiz 1831 ve 1851 tarihli kitabelerde Demirciköy adının kullanılması muhtemelen yöresel bir kullanımdan kaynaklanıyor olmalıdır. Yani çok daha önceleki dönemlerde kaza merkezine resmi makamlar tarafından Çal adı verilmiş ve bu isim kullanılmaya başlanmış ise de; halk arasında alıştıkları isim olan Demirciköy tabiri kullanılmaya devam etmiş olmalıdır. Nitekim merkezdeki iki caminin kitabesinde Demirciköy isimlerinin kullanılmasını bu yaklaşıma göre açıklayabiliriz.

Roma İmparatorluğu döneminde ait çeşitli kalıntıların bulunduğu Çal Anadolu Selçukluları devrinde Türklerin idaresine girdi. Çal bölgesinin kuruluşu 1072 yıllarına kadar uzanır. Selçuklunun Kayı boyundan gelen Türkler Çardak üzerinden bugün adı Boğaziçi olan bölgeye yerleşmiştir. Baklanı kuran Abdi bey den sonra bu bölgeye gelen Hüsamettin dede Daha sonra Çal ve havalisini fethetmiştir. 19. yüzyıl sonuna kadar Demirciköy olan ismi 19. yüzyıl sonu itibarı ile Çal olarak anılmaya başlamıştır. II. Murat devrinde Osmanlı topraklarına katılan Çal 1886'da Denizli Sancağına bağlı bir kaza haline geldi. Kurtuluş Savaşı sırasında Çal Kuvayı Milliyesinin direnişi Çal'ın Yunanlar tarafından işgalini engelledi. Çal Müftüsü Ahmet İzzet Efendi'ye Kurtuluş Savaşı sırasında yaptığı hizmetlerinden dolayı İstiklal Madalyası verildi.

Çal yöresi, aynı zamanda 12 Olympos tanrısından biri olan Dionysus'un yaşadığı yer olarak bilinir. Kimi rivayete göre Çal şarabının dünyaca ünlü olması Dionysus'un şarap tanrısı olmasından dolayıdır. Aynı zamanda tiyatronun dünyada ilk kez oynandığı antik Dionysosopolis buradadır ve ayrı bir önem taşır.

Coğrafi Konum

Çal Ege Bölgesinde, Denizli iline bağlı bir ilçedir. Denizli'nin kuzey doğusunda yer almaktadır. Denizli'nin doğusunda bulunan Çekelez Dağı'nın doğu eteklerinde kurulmuştur. Dağın batı eteğinde ise meşhur Pamukkale bulunmaktadır.

Çal, Uşak ilçeleri ve Denizli'nin doğusunda bulunan diğer ilçelerle komşudur. Çal'ın batısında Çökelez Dağı bulunmaktadır.

Dağın doğu eteklerinde Çal'a bağlı köyler,batı eteklerinde ise Akköy ilçesine bağlı köyler bulunmaktadır. Kuzey ve kuzey doğusu Uşak'ın Ulubey ve Karahallı ilçeleri ile çevrilmiştir. Çal'ın doğusunda Baklan güney doğusunda ise Honaz İlçesi yer almaktadır.

Çal, yaklaşık 65 km'lik bir yol ile Denizli'ye bağlanmaktadır.Bu yol 33. km'den sonra Afyon-Denizli yoluna bağlanmaktadır ki, duble yol haline getirilen bu bölümde ulaşım son derece rahattır. Çal ayrıca Çökelez dağını aşan ikinci bir yollada Denizli'ye bağlanmış ise de bu yol fazla tercih edilmemektir. Çal Güney üzerinden Denizli-İzmir yoluna bağlanmaktadır. Çal'ın Uşak'a bağlantısı ise Karahallı ve Ulubey ilçeleri üzerindendir.

Çal'a en yakın tren istasyonu 35 km mesafedeki Kaklık istasyonudur.

Yüzölçümü 1521 km2 olan Çal, 850 metrenin üzerinde bir rakıma sahiptir. Çal'ın yakınlarından geçen Büyük Menderes Nehri Çal'ın doğusunu büyük vadilerle yarmıştır. Çal'ın yüksek bir bölgede kurulmuş olması, menderes vadilerini bir hayli derinleşmesine sebep olmuştur. Bazı yerlerde bu derin vadiler adeta kanyon haline dönüşmektedir. Büyük Menderes Nehrinden geçmiş yıllarda sadece değirmenlerin çalıştırılmasında ve çok küçük çaplı arazilerin sulanmasında faydalanılıyordu. Ancak son yıllarda yapılan yatırımlarla hem Hançalar yöresindeki araziler; hem de Baklan ovasındaki geniş bir alan sulanabilir hale getirilmiştir ve Büyük Menderes Nehrinden bölge halkı daha fazla yararlanma imkânı bulmuştur.

Büyük Menderes Nehrinden kısmi olarak balık yetiştiriciliğinde de yararlanılmaktadır. Ancak bu tesisler çok büyük çaplı olmayıp, daha çok yörenin kendi ihtiyaçlarına göre üretim yapmaktadır. Menderes Nehri boyunca derin vadiler ve bu vadilerde Menderesin oluşturduğu uygun akıntı ortamı bölge için rafting sporunun da gündeme gelmesini sağlamıştır.

Ekonomi

İlçe halkının büyük bir kısmı geçimini tarımdan sağlar. İlçede yetiştirilen ürünlerin başında üzüm gelir. Çal üzümü meşhur bir üzüm türüdür. Çal Karası olarak da bilinen bir türü gayet meşhurdur. Ayrıca bamya, elma, tütün, sebze, tahıl, anason, haşhaş, kapari, ayçiçeği, mısır,kekik gibi ürünler de yetiştirilmektedir. İlçede çimento, Traverten Mermer ve meyve suyu fabrikası ile yetiştirilen elma ve üzümün muhafazası için soğuk hava depoları bulunmaktadır.İlçede üzümlerin şarap yapılabilmesi için şaraphaneler vardır.

Denizli ve çevresinde "Çal kayması" tabiri II. Abdülhamit döneminde piyasaya sürülen ve ilk Osmanlı kâğıt para birimi olan "Kaime" dir.

Eğitim

Pamukkale Üniversitesi'nin Bağcılık ve Organik Tarım 2 yıllık yüksekokulu 2009-2010 öğretim yılı başında Çamlık'taki binasında eğitime başlamıştır.

İdari Yapı

Çal'a bağlı toplam 34 mahalle vardır.(kyn:http://tr.wikipedia.org/wiki/%C3%87al)

Çal Resmi Kurum Telefon Numaraları

Çal Kaymakamlığı:(0258) 751 3001
Çal Belediyesi:0 258 751 30 05
Çal Devlet Hastanesi:0(258)751 22 44
Çal Adalet Sarayı:(258) 7513760
Çal İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü:0 258 751 33 86
Çal İlçe Emniyet Müdürlüğü:0 258 265 14 25
Çal Jandarma Komutanlığı:(0258) 751 2197
Çal Askerlik Şubesi:0.258.212 82 95
Çal Mal Müdürlüğü:0 258 751 30 44
Çal Vergi Dairesi Müdürlüğü:(0258) 751 37 30

Tavas

Yüzölçümü:1.691 km2 (652,9 mi2)
Nüfus:46,463
Posta Kodu:20500
İl Alan Kodu:0 258
İl Plaka Kodu:20

Tavas, Denizli ilinin bir ilçesidir. Tavas ilçesi adını 40 km yakınında bulunan Kale ilçesinin eski adı olarak bilinen Davaz adından alımıştır. Kale ilçesinin antik çağda ismi "Tabea"'dır.[kaynak belirtilmeli] Aslında Tavas ismi Tabea'dan bir dönüşümdür.[kaynak belirtilmeli] Yıllar sonra değişime uğramış ve Tavas adını almıştır. Tavas'ın eski adı Yarengümedir.

Yöredeki en eski yerleşim yerinin Medet Höyüğü olarak anılan mevki olduğu tespit edilmiştir. Höyük Eski Tunç Çağı, Hititler, Frigya, Pers İmparatorluğu, Antik Yunanlar, Roma İmparatorluğu, Bizans İmparatorluğu ve Türk dönemlerinin izlerini taşımaktadır. Ancak Medet Höyüğü'nde henüz bilimsel kazılar yapılmamıştır

Tarihçe

Orta Anadolu'da Hatti ve daha sonra da Hitit İmparatorluğu'nun kurulduğu dönemde, Batı Anadolu'da Ahhiyava ve Lukkalıların uygarlıkları vardı. Bu uygarlıklar Herodot Tarihi'nde daha sonraları; Likya, Karya ve İyonya uygarlıklarının kökeni olarak gösterilmektedir. Likyalılar daha ziyade Gediz Nehri vadisinde, Karyalılar ise bugünkü Kale-Tavas, Karacasu ilçeleri ile Muğla (il)'inin tamamını içine alacak şekilde Büyük Menderes Nehrinin güneyinde yerleşmişlerdir. Menderes'in kuzeyi İyonya, İyonya'nın kuzeydoğusu ise Lidya bölgesidir. Karya'nın kuzeydoğusunda geniş bir sınırı olan Frigya bölgesi yer almış, Frigya'yı Karya'dan Babadağ ve Honaz Dağları ayırmıştır.

Bugünkü Kale ilçesinin güney bitişiğinde bulunan ve günümüzde terkedilmiş durumdaki "Eski Kale" adıyla anılan doğal kayalığın üzerinde kurulmuş olan yerin adına Tabae (Tabai, Taba) olarak rastlanmaktadır. Yazıtlarında Tabenon olarak görülür. Tabae'nin ilk kuruluşu hakkında kesin belgeler bulunmamakla beraber, yüzeydeki kalıntılar ile birlikte yöre ile ilgili çeşitli kaynaklar Hellenistik dönemden önceki Karyalılar zamanından beri var olduğunu göstermektedir.Bu yerleşim kesintisiz olarak Karya, Hellen, Roma, Bizans, Selçuklu, Osmanlı şeklinde devam etmiştir.

Pek çok gezgin değişik zamanlarda yaptığı seyahatlar sırasında Tabae sözcüğünün antik dönemdeki benzer adlar ile olan bağını incelemişlerdir. "Taba" adının günümüzde "Kaya" anlamına geldiğini savunmaktadırlar. Antik dönemde "Taba" ile kullanılan birçok yer adlarından bahsederler. Tabae'nin "Kaya" yı simgelediğini bunun kentin konumu ve görüntüsüne bağlı bir ad olduğunu iddia ederler.

Antik dönemlerde kurulan kentlerin mitolojik bir efsane veya mitolojik bir kahramanın adının bulunduğunu unutmamak gerekir. Tabenos adlı bir kahramanın Tabae kentini kurduğunu ve onun gibi Kibiras'ın da Kibyra'yı (Bugünkü Gölhisar), diğer kardeşi Kidramos'un ise Kidrama'yı (bugünkü Yorga köyü) kurduğunu gerek tarihçilerden gerek günümüz araştırmacılarından öğreniyoruz. Kibiras ve Kidramos, Tabenos'un kardeşleridir.

Tabae, yüzeydeki kalıntılar ve sikkelerden anlaşıldığı kadarıyla, Büyük İskender'den sonra Anadolu'da kurulan antik kentlerdendir. Tabae kenti'de, Hellenistik dönemde sikke bastırmıştır. Özellikle gümüş, bronz, bakır olarak bastırılan sikkeler kendine özgü tipleri ve stilleri ile diğer sikkelerden hemen ayırdedilebilirler. Sikkelerin ön yüzünde tanrısal başlar, arka yüzünde Tabea kentine ait resim ve yazılar bulunmaktadır. Sikkenin basılışı MÖ 3. yüzyıl ve 2. yüzyıllara tarihlendirilebilmektedir.

12. ve 13. yüzyıllara kadar Bizanslıların elinde bulunan Tabea bölgesi bu yüzyıllardan sonra Türklerin eline geçmiştir. Türkler Kale-Davas adını kullanmışlardır. Bu isim 1950 yılından sonra Tavas olarak devam etmiştir.

Türklerin Yöreye Gelişi

Büyük Selçuklu İmparatorluğu komutanlarından Afşin Bey'in Malazgirt Muharebesi öncesindeki keşif harekatlarından birinde Honaz yakınlarına kadar geldiği bilinmektedir. 12. yüzyılın başlarında Türkler Anadolu’ya iskan amaçlı akınları esnasında Selçuklu komutanlarından Cafer Paşa komutasındaki Mirza Bey Tabea'yı fethetmiştir. 14. yüzyıl gezgini İbn Batuta ve Evliya Çelebi yöreyi Davaz şeklinde anmaktadır.

13. yüzyıl sonlarına kadar Anadolu Selçuklu Devleti hakimiyetinde kalan Davaz yöresinde, 1243 yılındaki Kösedağ Savaşından sonra Selçukluların zayıflamaya ve dağılmaya yüz tuttuğu dönemde Babadağ'ın güneyindeki , şimdiki Tavas ve Kale ilçelerinin sahalarını kaplayan Tavas ovasında Tavas Beyliği kurulmuştur.

Selçukluların zayıflayıp yıkılması ile 1300'lü yıllarda Tavas Beyliğini İlyas Beyin yönettiği ve çevre ahalisinin Mevlevi tarikatına bağlı oldukları bilinmektedir.

Tavas Beyliği Germiyan, Aydın, Hamit ve Menteşe oğulları Beyliği arasındaki bir bölgede kurulmuştur. Denizli’nin Germiyan oğullarına geçişi ile Tavas Beyliği l365 tarihinde Menteşeoğulları Beyliğine bağlanmıştır. Beylik önceleri Horasanlı köyünden sonra da Hırka, Tavas köyünden yönetilmiştir.

Bölge 1424 yılında II. Murat tarafından tamamen Osmanlı Devletine bağlandıktan sonra, yaşantısına sakin bir şekilde devam etmiştir. 1702 - 1703 yıllarında vuku bulunan depremlerde, 12.000 kişi ölmüş, o zamanki Kale civarında bulunan şehir oturulamayacak hale gelmiştir. Bundan sonra şehir daha yukarıya, şimdiki merkezine doğru çekilmiştir.

İdari Yapı

Tavas´a bağlı toplam 10 belde ve 36 köy vardır. Bu beldelerden en büyüğü olan Kızılcabölük aynı zamanda eski Bucak merkezidir. Uzun zaman ilçe olmaya çalışmıştır ama ilçeye uzaklığı çok yakın olduğu için (4 km) kaymakamlık olamamıştır.

Fauna

Tavas kurbağası (Rana tavasensis) dünyada yalnızca Tavas'ta yaşayan endemik kurbağa türüdür.

Tavas Resmi Kurum Telefon Numaraları

Tavas Kaymakamlığı:(0258) 613 1026
Tavas Belediyesi:0 258 613 10 20
Tavas Devlet Hastanesi:0 (258) 613 10 27
Tavas Adalet Sarayı:(0258) 613 1146
Tavas İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü:02586132440
Tavas İlçe Emniyet Müdürlüğü: (0258) 613-1065
Tavas Jandarma Komutanlığı:(0258) 613 0113
Tavas Askerlik Şubesi:0258 613 12 14
Tavas Mal Müdürlüğü:0 258 613 10 60
Tavas Vergi Dairesi Müdürlüğü:0 258 613 11 96

Çameli

Yüzölçümü:2,3 km2 (0,9 mi2)
Nüfus:18,819
Posta Kodu:20980
İl Alan Kodu:0 258
İl Plaka Kodu:20

Çameli, Denizli ilinin bir ilçesidir.

Denizli ilinin en güneydeki ilçesidir. İl merkezine uzaklığı 112 km´dir. Köyleriyle beraber toplam ilce nüfusu 19.999 (2010) dur. Alabalığı, elması, fasülyesi, patatesi, fındığı ve en önemlisi cevizi meşhurdur.

Akdeniz iklimi etkilidir.Serin yeşil ovalarıyla ve gölleriyle insanı büyüler. Çameli genellikle orman içerisinde çok dağınık, biraz dalgalı biraz da yayla karakterli bir arazi yapısına sahip olup, 33, 51 ve 37, 17 kuzey enlem ve boylamları arasında kalır.

İlçenin tüm yüz ölçümünün %75'i ormanlık alanlarla kaplıdır. Bu %75'lik alanın çok az bir kısmı bozuk orman alanıdır.

Dağları

Toros dağlarının batı kısmında yer alan ilçenin en yüksek tepesi 3213 metre ile Akdağ'dır. En alçak yeri ise 750 metre rakım ile Kolak Vadisidir. Diğer yükseltiler sırasıyla Gökpınar Dağı (2087 m), Yaylacık Tepesi (2085 m), Yalnızca Tepesi (2030 m), Değirmentaşı Tepesi (1954 m), İnek Başı Tepesi (1847 m), Dikmen Tepesi dir.

Ovaları

İlçenin en büyük ovası ilçe çevresinde olup 5000 dekar'dır. Ayrıca Kalınkoz, Yaylapınar, Arıkaya köylerinde ova karakterinde alanlar görülmektedir. Diğer köylerde araziler yaylalarda dağlık, orman alanlarında engebeli ve eğimlidir

Akarsuları

İlçede Taşcılar ve Elmalı köylerindeki kaynaklardan çıkan sular Kanlı Çayı oluşturarak Sarıkavak köyünden ve Acıpayam ilçe sınırlarından geçen Dalaman çayına karışmaktadır.

İklim ve bitki örtüsü

Akdeniz dağ iklimi tipi hüküm süren ilçemizdeki kışlar soğuk ve yağışlı, yazlar serindir. Yağmurlar genellikle Ekim ayında başlar Nisan ayı sonlarına kadar devam eder. Kış aylarında yağış genellikle kar halinde görülür. Ocak ve Şubat aylarında yağan kar Mart ayı ortalarında (yüksek yerler hariç) kalkar. Genellikle hakim rüzgarlar Kuzey rüzgarlarıdır. İlçede en yüksek sıcaklık yaz aylarında 36 derece, en düşük ise 15-17 dereceler arasında seyreder. Yıl boyunca ortalama ısı 11-12 derecedir.

İlçede Akdeniz Bölgesinin tipik bitki örtüsü olan maki bitki örtüsü genellikle yok denecek kadar azdır. İlçenin %75'i ormanlarla kaplıdır bunlar kızılçam, ardıç karaçam, ve meşe topluluklarıdır. Deprem haritası olarak Türkiye´nin en riskli bölgelerinden biridir. Çameli'nin Kirazlıyayla Köyü iklim olarak Çameli'den oldukça farklıdır. Çameli'de karlı bir kış gününde Kirazlıyayla,Fethiye'deki havayla aynı olur. Akdeniz İklimi'nin özellikleri fazlaca görülür. Çevresine göre oldukça alçak bir seviyededir(rakım:900). Ve nüfusu 1500 dolaylarındadır. Alabalık tesisleriyle, gençlere ekmek kapısı olmuştur.

İdari yapı ve nüfus

İlçeye bağlı toplam 28 köy vardır.


Kültürel Yapı

İlçemiz kültürel yapı olarak çok çeşitli değerlere sahiptir. Kültürel değerler kapsamında yöresel oyunlar, düğünler, yöresel kıyafetler ve el sanatları mevcuttur.

İlçemizde oynanan halk oyunları Teke yöresi oyunlarının özelliğini taşımaktadır. İlçemizde Masıt kıvrak oyunlar, Taş dibi, Kayabaşı, Karabayır boğaz havası gibi oyunlar yöresel oyunların başlıcalarıdır. Grup olarak oynana oyunlarda bazı figürler genellikle bağımsızdır. İlçemizde Tavas Zeybeği, Acıpayam Zeybeği, Muğla Zeybeği ve Harmandalı gibi Zeybekler oynanmaktadır. Davul, zurna, cura, bağlama, sipsi ve çam düdüğü yerel çalgılarımızdandır.

Yöresel oyunlar

İlçemizde oynanan halk oyunları Teke yöresi oyunlarının özelliğini taşımaktadır. İlçemizde Masıt kıvrak oyunlar, Taş dibi, Kayabaşı, Karabayır boğaz havası gibi oyunlar yöresel oyunların başlıcalarıdır. Grup olarak oynana oyunlarda bazı figürler genellikle bağımsızdır. İlçemizde Tavas Zeybeği, Acıpayam Zeybeği, Muğla Zeybeği ve Harmandalı gibi zeybekler oynanmaktadır. Davul, zurna, cura, bağlama, sipsi ve çam düdüğü yerel çalgılarımızdandır.

Düğünler

Eskiden yörede düğünler üç gün - üç gece olarak sürmekte idi, son yıllarda iki gün sürmekte, hatta bir gece balo şeklinde yapılmaktadır. Üç gün süren düğünlerde birinci gün kapmadır. Kapma gençler arasında düzenlenen bir eğlencedir. Evin veya bir ağacın yüksekçe bir yerine urgan çekilir. Bu urganın ucuna içi incir veya lokum dolu bir torba bağlanır. Bu torba aşağıda bekleyen gençlere doğru yavaş yavaş indirilip, yukarıya doğru çekilir. Gençler torbayı kapabilmek için çabalarlar. Torbayı gençlerden birisi kapar, kapan kişi tebrik edilerek yarış sona erer. torbanın içindeki yiyecekler yarışmacılar tarafından yenilir veya orada bulunan çocuklara dağıtılır.

Hayırseverlik ve yardımlaşma

İlçemizde ve köylerimizde yardımlaşma geleneği sürdürülmektedir. Köy halkı; hastalara, fakirlere, dul ve yetimlere, muhtaç olan kişilere karşılıksız yardım ederler. Yardımlar maddi olduğu kadar işgücü şeklinde de yapılmaktadır.

İlçemiz köylerinde devam eden gelenek ve göreneklerden biride “İmecedir.” Birlik, beraberlik ve yardımlaşmanın en güzel örneklerinden biri olan imece köylerimizde eskisi kadar olmasa da devam etmektedir.

Yöresel kıyafetler ve el sanatları[değiştir | kaynağı değiştir]
Köylerimizde İhtiyarlar tarafından giyilen giysiler eski yöresel giysilerimizi yansıtmaktadır. Bunların başlıcaları: Çakşır, Yün ceket, yün çorap, yelek, kazak, peştamal, çarık, lastik ayakkabı, kasket, örme takke, fistan, entari, dizlik, bez, eşarp, heril, bürüncük, gırap gibi.

İlçe Merkezinde ve köylerimizde yöresel el sanatları yapılmaktadır. Bazı köylerimizde halı, kilim, namazlık, heybe, çuval, keçe, elbise gibi dokumacılık günümüzde de devam etmektedir. Hemen hemen bütün köylerimizde örgü ve nakış işlemeciliği günümüzde de yapılmaktadır. Bunların başlıcaları: Kazak, yün çorap, patik. eldiven, kuşak, kalpak, başlık, atkı, dizlik, şal, cepken, bindallıdır.

Ağaç ve taş işlemeciliği de sürdürülmektedir. Övendire, düven, kaşık, yaba, dirgen, su bardağı, çeyiz sandığı, tekne, kasnak, sepet, küfe, nalın, sofra altlığı gibi ağaç işleri yapılmaktadır. Bazı köylerimizde el değirmeni,mezar taşı ve çeşme taşı gibi taş işçiliği yapılmaktadır.

Hemen hemen bütün köylerimizde demir işlemeciliği yapılmaktadır. Bunlar bakır işlemeciliği, çapa, keser, balta, bıçak, tırpan, ibrik, sini, leğen, soba tamiri, pulluk, orak vb. yapılmaktadır.(kyn:http://tr.wikipedia.org/wiki/%C3%87ameli)

Çameli Resmi Kurum Telefon Numaraları

Çameli Kaymakamlığı:0258 571 50 10
Çameli Belediyesi: 0 258 571 50 28
Çameli Devlet Hastanesi:(0258) 571 6401
Çameli İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü:(0258) 571 5014
Çameli İlçe Emniyet Müdürlüğü:(0258) 571-5736
Çameli Adalet Sarayı: (0258) 571 50 63
Çameli Jandarma Komutanlığı:(0258) 571 5007
Çameli Askerlik Şubesi:0  258 518 32 71
Çameli Mal Müdürlüğü:(0258) 571 6302
Çameli Vergi Dairesi Müdürlüğü:0258 571 63 01 

Çardak

Yüzölçümü:325 Km2
Nüfus:9,076
Posta Kodu:20450
İl Alan Kodu:0 258
İl Plaka Kodu:20

Çardak Denizli ilinin bir ilçesidir.

İlçe merkezi 1105 yılında Maymun dağı eteğinde Körin adıyla anılan Türkmen aşireti olarak kurulmuş, daha sonra şimdiki yerleşim yerine taşınmıştır.

Çardak, Ortaçağda halkın geçimini hayvancılıkla sağladığı küçük bir köy idi. Maymun dağı eteğindeki köy halkı, hayvanlarını güneş sıcağından korumak amacıyla; evlerin ön taraflarına veya yan taraflarına Çardak denilen gölgelikler yaparak önlem almaktaydı. Bu küçük Türkmen köyünün hemen güneyindeki kervan yolundan geçen diğer köylüler de, buraya "Çardaklı Köy" adını vermişlerdir. Bu isim yerli Türkmen halkı tarafından da benimsenmiş ve böylece köyün adı Çardak olarak kalmıştır.

İdari Yapı

Çardak'a bağlı toplam 3 belde ve 5 köy vardır. Beldeler: Beylerli, Gemiş. Köyler: Ayvaz, Çaltı, Gölcük, Hayriye, Söğüt.

Tarihi Ve Coğrafik Yapısı

İlçe tarihinin Frigyalılardan başladığı tarihçilerin eserlerinden anlaşılmaktadır.

"Seven Church" Yedi Kilise adlı eserde İran Hükümdarı (Serhas) Keleneyi terk ettiği vakit, Frigya şerhinden (Avana) adındaki bir kasaba yakınından ve tuz çıkarılan bir gölün yanından geçtiğini bahsetmektedir. Ünlü tarihçi Heredot'un da kitabında bahsettiği bu gölün "Acı göl" olduğu ve sözü edilen yerleşim biriminin de Çardak olduğu sanılmaktadır. İlçeye Frigyalılardan sonra Selçukllular egemen olmuştur. İlçede bunlar ve daha sonraki uygarlılara ait kalıntılar mevcuttur. Daha çok ticari ve askeri politika güden Selçuklular, büyük kervan yolu üzerinde Ahkan ve İlçedeki Han'i Âbâd gibi tarihi tarihi yapılar inşa etmişlerdir. Çardak HAN-Î ÂBÂD kervansarayı, ilçe merkezinin içerisinde kalmış durumdadır. Bu kervansaray da diğerleri gibi kervan yolu üzerinde kervanların konaklama yeri olarak yapılmıştır. Han'i Âbâd kervansarayının, tarih araştırmacılarına göre, Selçuklu Sultanı 1. Alaettin TAGAY zamanında 1299 yılında Esüddin tarafından yapıldığı yazılmakta ise de kervansaray kitabesinde "Bi Ribat (Han) Alaettin Keykubat günlerinde Başkumandan Ayaz tarafından 627 yılı Ramazanında yapıldığı" yazılmaktadır. Çardak, Selçuklular zamanında bir uç kalasi olarak, Selçuklular'ın savunma merkezi olmuştur. Anadolu Beylikleri zamanında ise yöre, önce İnançoğulları'nın sonra da Germiyanoğulları'nın eline geçmiştir. Germiyanoğulları Beyliği, Osmanlı İmparatorluğu topraklarına Sultan Beyazıt Han tarafından katılmıştır. Timur, Ankara Savaşı'ndan sonra yöreyi ele geçirmiş, askerlerinin bir kısmı ilçede bulunan kervansarayda birkaç yıl kalmışlardır. Timur'un tekrar doğuya çekilmesi ile yörede beylikler dönemi yeniden başlamış, fakat kısa sürmüştür. 1429 yılında tüm yöre Osmanlı İmparatorluğu'na katılarak Aydın Sancağı'na bağlanmıştır. İdari bölümün yeniden düzenlendiği Cumhuriyet döneminde küçük bir köy olan Çardak sırası ile önce Dinar ve sonra Honaz Bucağı'na bağlı kalmıştır. 1 Nisan 1958 yılında köy iken aynı tarihte ilçe olarak Denizli iline bağlanmıştır. İlçe topraklarının yüzölçümü 235,867 km²'dir. İlçe arazisi 4. zamana ait alüvyon tabakalarından meydana gelmiştir. Acı gölün kuzeybatı tarafları bu yapıdadır. Acı gölün kuzeyindeki Maymun dağı kısımları kalkerlerden meydana gelmiştir. Çardak ilçe merkezinin denizden yüksekliği 850 metredir. İlçe merkezinin kuzeyinde bulunan Maymun dağı ise 1733 m yüksekliktedir. Acı gölün batısında bulunan Han abat (Han'i Âbâd) ovası, kuzeyinde Maymun dağı, güneyinde Söğüt dağları ile çevrilidir. Akarsu bulunmamaktadır. Çardak, Ege ile Akdeniz bölgeleri arasında kalmakta olup, iklimi karasal iklimdir. Yazlar sıcak ve kurak, kışlar soğuk ve kar yağışlı geçmektedir. İlçe toprakları içerisinde Acı göl, Beylerli gölü ve Gölcük gölü adıyla bilinen üç adet göl vardır, ancak; bunlardan Beylerli gölü ile Gölcük gölünde bugün itibariyle su bulunmamaktadır.

Havalimanı

Denizli şehir merkezine 65 km uzaklıkta olup DHMİ Genel Müdürlüğü ile Hava Kuvvetleri arasında yapılan "Askeri Meydanların Sivil Havacılık Hizmetleri İçin Kullanılması İle İlgili Protokol" gereğince 1991 yılında ilk olarak 250 m2 civarındaki prefabrik bir binada yolcu hizmetleri verilmeye başlanmıştır. Mevcut Terminal alanın çok küçük olması ve yetersiz kalması nedeniyle 26 Ekim 1998 tarihinde başka bir Havalimanından transfer edilen 2000 m2 lik prefabrik terminal binasında hizmete devam edilmiştir. Bu arada Havalimanının dış hat trafiğine açılması nedeniyle Gümrük ve Pasaport mekânları düzenlenmiştir. Artan yolcu trafiği ve Havalimanının Gümrük Kapısı ilan edilmesi nedeniyle mevcut terminal binasının da yetersiz kalacağı düşünüldüğünden 1998 yılında pistin güney doğusunda 2.200.000 yolcu/yıl kapasiteli, 280.000 m2 alana oturan yeni bir terminal binası yapılması fizibilite çalışmaları yapılmış ve 2001 yılında temeli atılarak inşaatına başlanan yeni terminal binası 23 Nisan 2008 tarihinde hava trafiğine açılarak hizmet vermeye başlamış olup, anılan tarihten bu yana 18.739 m2 lik yeni terminal binasında, kaliteli ve temiz bir çalışma ortamı ve elit hizmet anlayışı ile havacılık faaliyeti kapsamında hizmet vermeye devam etmektedir.(kyn:http://tr.wikipedia.org/wiki/%C3%87ardak,_Denizli)

Çardak Resmi Kurum Telefon Numaraları

Çardak Kaymakamlığı: 0258 851 20 07
Çardak Belediyesi:0 (258) 851 21 60
Çardak Devlet Hastanesi:0258 851 10 01
Çardak Adalet Sarayı:(0258) 851 2361
Çardak İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü:(0258) 851 2014
Çardak İlçe Emniyet Müdürlüğü:0258 851 20 31
Çardak Jandarma Komutanlığı:(0258) 851 2078
Çardak Askerlik Şubesi:(0258) 851 2054
Çardak Mal Müdürlüğü:(0258) 851 2108
Çardak Vergi Dairesi Müdürlüğü:0258 851 24 36 

Çivril

Yüzölçümü:11.861 km²
Nüfus:61,007
Posta Kodu:20600
İl Alan Kodu:0258
İl Plaka Kodu:20

Çivril, Denizli'nin bir ilçesi.

Tarihçe

Çivril adına tarihte ilk kez Myriokephalon savaşını anlatan Bizans Belgelerinde rastlıyoruz. 12. yüzyıldan kalma bu belgelerde Çivril adı Rum yazımı ile " Tribritzi " ve Latin yazılımı ile " Cyybrilcimani " diye geçiyor. Çivril adı Selçuklular döneminde Anadolu'ya göç eden Çağatay Türklerinin kullandığı Çağatay Türkçesine ait bir tanımlamadır ve anlamı "suyu bol olan yer", "sulak yer" demektir. Anadolu'da birçok bölgede Çivril adı vardır. Luvilerin yaşamadığı yerlerde de Çivril yerleşim alanları vardır. Çivril'in Luvi diliyle alakası yoktur ve Çağatay Türkçesinde Çivril "yalın" bir kelime olarak geçer.

Tarihçi Niketas "Tarih" adlı yapıtında savaşın yapıldığı geçitin adını " Tribritzi " biçiminde yazmıştır. Gerek eski gerek yeni Hellen dilinde C harfinin ve bizdeki okunuşuyla C harfinin karşılığı yoktur. C sesini vermek için tz, Ç sesinin vermek için ts kullanılır. Diğer yandan yeni Hellen ağzından b harfi bizdeki v' nin değerindedir. Demekki geçidin adı " Tribritzi " diye yazılmakla birlikte bu yazım bizim okuyuşumuzdaki Civrici ya da Çivrici' nin değerindedir.

Bu adın içindeki Çivr-Luwi dilinde " Bol su, Gür su " anlamında, adın sonundaki -il ise " Geçit, boğaz " anlamındadır. bunların tümü içinden suyun aktığı bir doğal geçit' e işaret eder. Çivril adının işaret ettiği bu tür bir geçit ise doğu yanı başındaki " Küfü Çayı Vadisi' dir "

Türkiye'de Çivril adına taşıyan bundan başka yedi tane daha yerleşme birimi bulunmaktadır. Sultan Höyüğündeki yerleşme ile başlamıştır.

1954 - 1959 yılları arasında İngiliz Arkeoloji Enstitüsü adına burada yapılan kazılarda MÖ 4000 yıllarına tarihlenen buluntular elde edilmiştir. Bu durumda Çivril'in 6000 yıllık bir tarihi vardır.

Höyüğün bilinen ilk sakinleri Arzawa'lardır. MÖ 2000 - 1680 yılları arasında hüküm süren Arzawa'lardan sonra sırayla Hititler'in, Frigler'in, Kimmerler'in, Lidya, Pers, Makedonya Krallığı, Seleskos Krallığı, Bergama Krallığı, Roma İmparatorluğu, Bizans İmparatorluğu, Büyük Selçuklu ve Anadolu Selçuklu dönemlerini yaşamıştır. Daha sonra ise Sahib Ataoğulları ve Germiyanoğulları Beyliği dönemlerini yaşayan Çivril, Moğol işgalinden sonra Osmanlı egemenliğine girer.

Çivril Myriokephalon Savaşı

26 Ağustos 1071 tarihinde Türklere Anadolu kapılarını açan Malazgrit Zaferinden sonra Türkler, yaptıkları akınlarla sık sık Anadolu içlerine girmişlerdir. ll. Kılıçarslan (1155-1192) tahta çıktığı zaman Bizans İmparatoru olan Manuel bu durumdan rahatsızlık duyuyordu. Türkler daha fazla kuvvetlenmeden Siblia (Sublaion) kalelerini inşaa ettirdi.

Savaş kaçınılmaz hale gelmişti. Bu amaçla 1176 ilk baharında Ulubatgölü kenarındaki karagahında hareket eden Manuel Honaz. Lampis (Beylerli) Dinar yolu ile hareket üssü olan Siblia'ya (Homa - Gümüşsu) gelmiştir. Sultan buraya barış için elçilerini göndermiş ise de bunları kabul etmeyerek bir konak ötedeki Işıklı (Myriokephalon kalesine gelmiştir. Niketas'ın terk edilşmiş eski bir kale dediği "Myriokephalon Kalesi" buradadır. Sarıbaba Tepesi eteğşndeki bu kaleye ait Bizans yapısı dışkale ve Arkaik döneme (MÖ 640-MÖ 480) ait iç kale duvarları saptanmıştır.

ll. Kılıçarslan buraya elçilerini göndererek bir defa daha barış yolunu denemiş ise de imparator elçileri yine kabul etmemiştir.

Sonuçta Manuel Ordusunu, hiçbir güvenlik tedbiri almaksızın içinde dar, uzun ve kıvrımlı bir boğaz bulunan " Tzibritzi " vadisine sürmüştür. Bu vadi Küfi Çayı vadisidir.

Boğazın iki yakasını tutan sultan ise öncü Bizans birliklerinin boğazı geçmesine izin verdikten sonra askerlerine ok atışı emrini vermiştir. Yakın mesafeden yapılan bu atışlar çok etkili olmuştur. Ölen hayvan ve askerler vadiyi kapatmıştır. Daha sonra yamaçtan inen Türkler düşmanlarının imha etmişlerdir. Akşamın alacakaranlığına kadar savaşın ertesi günü sabah Bizanslılar büyük bir sürpriz ile karşılaşırlar. Sultan elçisini göndererek barış isteğinde bulunur. İmparator Dorilaion ve Siblia kalelerinin yıkılması şartı ile anlaşmayı imzalar ve bir Türk müfrezesinin koruması altında Honaz' a gönderilir.

Böylece Malazgirt Zaferiyle Anadolu'ya giren Türkler Myriokephalon Zaferiyle de Anadolunun tapusunu almış olurlar.

Anadolu Türkleşmesinde büyük bir öneme sahip olan bu savaş ilçemiz toprakları içerisinde kazanılmıştır.

Çivril Belediyesi' nin öncülüğünde ilki 1995 yılında yapılan, Dördüncüsü ise 1998 yılında yapılan Çivril - Myriokephalon Savaşı sempozyumuna sunulan bildirilerde de bu tez doğrulanmaktadır...

Büyük Menderes Çivril Ovasını suladığı için ova bataklıktı. Bölgede sığır, camuz ve vahşi at sürüleri vardı. Tarihte Onbinlerin yürüyüşü denen zamanda Pers kralı Daryus KserksesSard'dan yola çıkmış bir ay boyunca Çivril ovasında kalarak ordusunun tedarikini gidermiştir. Büyük İskender'in komutanları da bölgenin ekonomik gücünden dolayı Çivril'e uğramış Yavuzca çiftliği denilen yerde üs kurmuşlardır. Burada İskender döneminden kalma kaya mezarları, iki tümüls ve taş kabartmalar vardır. Türkler buraya geldiklerinde "suyu bol olan yer" bol su veren geçit" anlamı taşıyan Çivril ismini vermişlerdir (bu bilgi de yanlış! Anadolu'da başka yerlerde var Çİvril adını taşıyan). Çivril'in Kocakır mevkii denen bölgesinde "Kervan Yolu" olarak adlandırılan Selçuklular döneminden kaldığı zannedilen yol vardır. Bundan da anlaşılacağı üzere Orta Anadolu'dan Batı Anadolu'ya geçişte Akdağ eteklerinden Hacıkadirler denen bölgeden ve Sandıklı yönünden Menderes Nehrini takiben Cumalar-Işıklı-Koçak-İğdir Yokuşu eteklerinden devamla Bekilli tarafına (Kayı Pazarı) bir kervan yolu olma ihtimali büyüktür (Bu yol, Yassıhöyük köyünden geçer ve halen daha kayı yolu diye bilinir). Kervan yolu şu an şehir içinde kalmıştır.

Çivril'e 11 km uzaklıktaki Işıklı nahiyesi MÖ 250'lü dönemlerde Eumania adı altında antik bir kent olup Hierapolis ve Laodikya ile aynı dönemlerde kurulmuştur (Böyle kesin bir bilgi yok). Çivril-Uşak bölgesinde çok sıkça orman niteliğindeki Meşe ağaçlarının kapladığı bölgeye "Meşe Denizi" denilmiştir. Çivril'deki meşe palamutu kaynatıldığında kahverengi kök boya elde edilmektedir. Laodikya'da Romalı askerler için yapılan elbiselerin kahverengi olmasına sebep Laodikyalı tekstilcilerin Çivrildeki meşe palamutundan elde ettikleri kahverengi boyayı kullanmalarıdır.Osmanlı devleti idari yapılanmayı değiştirdiğinde Afyon'un Dinar ilçesinden ayrılarak Denizli'ye bağlanmıştır..

Kurtuluş Savaşı'ndaki Önemi

8 Ocak 1921'de Yunanlar tarafından işgal edilmiştir. Daha sonra kendi Müdafa-i Hukuk Cemiyetini kurup 200 kişilik bir süvari ve piyade birliği oluşturmuştur. 523 gün süren işgalin ardından 80 şehit vererek 30 Ağustos 1922 günü işgalden kurtulmuştur.

Coğrafya

İl merkezinin kuzey doğusunda bulunan Çivril'in kuzeyinde Sivaslı, Kuzey batısında Karahallı, Kuzeydoğusunda Sandıklı. Güney doğusunda Dinar, Güneyinde Dazkırı ve Evciler ilçeleri bulunmaktadır. Güney batısında ise Bekilli, Çal ve Baklan ilçeleri yer alır. İlçenin deniz seviyesinden ortalama yükseltisi 900 metre, ilçe merkezinin ise 832 metredir.

Çivril, etrafı dağlarla çevrili alüviyal bir çöküntü olması üzerinde bulunmaktadır. Arazinin30 u dağlık,16 dalgalı,54 ü de düz ovadan oluşmaktadır. Bu ovanın kuzeyinde Bulkaz dağları (1990 metre) Kuzey batısında Kocayaka dağları (1259 metre), güney doğusunda ise Bozdağı (1350 metre) vardır. Kuzey doğusunda yer alan Akdağ ise (2449 metre) ilçenin en yüksek Ege Bölgesinin ise ikinci yüksek dağı özelliğindedir.

Çivril Ege Bölgesinde görülen Akdeniz iklimi ile İç Anadoluda görülen karasal iklim arasında geçip tipi bir iklime sahiptir buna göre yazlar sıcak ve kurak, kışlar soğpuk ve yağışlı geçmektedir. Yapılan rasatlara göre en düşük sıcaklık 1974 yılı Ocak ayında 14,5 santigrat derece, en yüksek sıcaklık ise 1973 Temmuzda 38 santigrat derece tespit edilmiştir. Yıllık yağış miktarı ise 1m2 ye 470 kg. dır. İlçede hakim rüzgar yönü güney batısıdır. Poyraz ise bundan daha az esmekle birlikte daha çok göstermektedir. Yaz aylarında bile kış havası yaratan bu rüzgar zaman zaman oluşan kirli havanın dağılmasına yardımcı olmaktadır.

Çivril'in en önemli akarsuyunu ilçe merkezinin 10 km. doğusundaki Işıklı kasabasından çıkan Büyük Menderes nehri oluşmaktadır. Bu nehir Dinar ve Akdağ dan çıkan pek çok kaynağın suları ile birleşerek 72 km lik bir alana sahip olan Işıklı gölünü meydana getirir. Bu göle Sandıklı ovasının sularını toplayan Küfi Çayıda katılır. Nilüferlerin açtığı tatlı su balıklarının yaşadığı ışıklı gölü aynı zamanda pek çok su kuşuna da ev sahipliği yapmaktadır. Bilinçsiz avlanma nedeni ile yok olmaya yüz tutan bu canlı yaşamının koruma altına alınması gerekmektedir.

38 derece 14 dk. kuzey eylemi, 29 derece 41 dk. doğu boylamı

İdari Yapı

Çivril'e bağlı toplam 76 mahalle vardır.(kyn:http://tr.wikipedia.org/wiki/%C3%87ivril)

Çivril Resmi Kurum Telefon Numaraları

Çivril Kaymakamlığı:0 (258) 713 1001-7136101
Çivril Belediyesi: 0 258 713 10 08 - 0 258 713 10 31
Çivril Devlet Hastanesi:0 258 7131022
Çivril Adalet Sarayı:(0258) 713 2500
Çivril İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü:02587131260
Çivril İlçe Emniyet Müdürlüğü:(0258) 713 1821
Çivril Jandarma Komutanlığı:(0258) 713 1284
Çivril Askerlik Şubesi:(0258) 713 1004
Çivril Mal Müdürlüğü:0 258 713 10 07
Çivril Vergi Dairesi Müdürlüğü:(0258) 713 1597

Güney

Yüzölçümü:535 km2 (206,6 mi2)
Nüfus:10,697
Posta Kodu:20150
İl Alan Kodu:0258
İl Plaka Kodu:20

Güney, Denizli ilinin bir ilçesidir.

Adıgüzeller Barajı, Cindere Barajı ve Güney Şelalesi ile ünlüdür. Güney'deki şaraplık bağların üzümleri şarap üreticileri arasında yoğun ilgi görmektedir. Ancak bağcıların yetiştirdiği üzümler ekonomik açıdan yeterince değerlendirilememektedir. İlçe aşırı derecede göç vermiştir ve vermeye de devam etmektedir.[kaynak belirtilmeli] Ayrıca Pamukkale Şarapları'nın tek fabrikası Güney'dedir. Kavaklıdere, Doluca ve Fransız şirketleri bu bölgede bağcılık yapıp üzümleri ihracat etmektedir.
Güney ilçesi Denizli'ye 75 km ve Uşak'a 75 km'dir. Güney ilçesinin sınırları Uşak il sınırına kadar devam etmektedir.

İdari Yapı

Güney'e bağlı toplam 1 belde ve 16 köy vardır

Güney Resmi Kurum Telefon Numaraları

Güney Kaymakamlığı:(0258) 451 2002
Güney Belediyesi:0 258 451 20 10
Güney Devlet Hastanesi:0 258 451 20 13
Güney Adalet Sarayı:0 258 451 21 73
Güney İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü:0 258 451 24 94
Güney İlçe Emniyet Müdürlüğü:0 258 451 20 76
Güney Jandarma Komutanlığı:0 258 451 20 34
Güney Askerlik Şubesi:0 258 451 20 04
Güney Mal Müdürlüğü:0 258 451 20 39
Güney Vergi Dairesi Müdürlüğü:0 258 451 20 39

Honaz

Yüzölçümü:504 km2 (194,6 mi2)
Nüfus:32,282
Posta Kodu:20050
İl Alan Kodu:0 258
İl Plaka Kodu:20 H

Honaz, Denizli ilinin bir ilçesidir. İlçeye ismini vermiş olan Honaz Dağı (2,571 m) Ege Bölgesi'nin en yüksek dağıdır ve Honaz ilçesi bu dağın kuzey yamacına oturur. Yüz ölçümü 504 km² olan Honaz'ın, 1990 yılı sayımına göre nüfusu 25.000'dir. Nüfus yoğunluğu km²'ye 45 kişidir. Honaz'ın iklimi, Ege bölgesi ikliminin etkisi altındadır. Yağmur genellikle ilkbahar, sonbahar ve kış mevsimlerinde yağar. İlçe Honaz Dağının kuzey yamaçlarında kurulduğu için yağış miktarı oldukça yüksektir(yıllık 856.6 mm). Bu özelliği ile Honaz'ın iklimi özellikle kiraz yetiştiriciliği için oldukça uygundur.

İlçenin merkez nufusu: 10.600'dür. Kiraz, şeftali, pamuk, cennet elması meshurdur.Pamukkale üniversitesinin en büyük meslek yüksekokulu buradadır. 2660 civarında öğrenci vardır. Ayrıca 15 adet program bulunur.

İlçenin en önemli tarım ürünleri arasında Kiraz önemli bir yer tutmaktadır. Özellikla ihracata yönelik kiraz yetiştirilmekte ve yaklaşık %80'lik bir oranı yurt dışına gönderilmektedir. Ortalama kiraz ihracatı yıllık 60,000,000 TL, diğer yaş meyve, sebze ve domates, üzüm gibi tarım ürünlerinin iç ve dış piyasa satışı ise yıllık ortalama 500,000,000 TL civarındadır. Bunun yanında Honaz'ın diğer önemli bir tarım ürünü ise domatestir. İlçede uzun yıllardır hizmet vermekte olan bir salça fabrikası da bulunmaktadır.

Tarımdaki çeşitliliğin yanında, Honaz ilçesi tarih boyunca pehlivanlar yetiştirmiş bir ilçedir. Bu pehlivanlar arasında en ünlüsü, arka arkaya üç kere Kırkpınar Başpehlivanı olmuş, altın kemer sahibi Hüseyin Çokal'dır.

İncilde adı gecen yedi kiliseden birinin bulunduğu Colossae (Xollossai) antik kenti, ilçeye iki km mesafedeki ören yerindedir.

Tarihçe

Kolossai'nin tarihi MÖ 5. yüzyıldan daha önceye dayanmaktadır. Başlangıçta bir Frigya şehri olan Kolossai, zaman içersinde Grek şehri olmuştur, 7. yüzyıla gelindiğinde tüm Anadolu şehirlerinde olduğu gibi Kolossai de Arap akınlarıyla karşı karşıya kalmıştır. Savunma bakımından daha elverişli konumda olan ve düz ovada kurulu Kolossai'nin 3 km. güneyinde Honaz Dağı'nın yamaçlarında yer alan Khonai, bu dönemde antik Kolossai'nin yerini almaya başlamıştır. 7. yüzyılda kurulan ve 858 – 860 yılları arasında Başpiskoposluk unvanını alan Khonai, 950 yılında Metropolit olup, Anadolu'nun önemli dini ve idari merkezlerinden biri haline gelmiştir. Kolossai ve Khonai (Khones) / Honaz kenti alanı, günümüzdeki ilçe merkezi Honaz'ın 5 km kuzeyinde, Lykos (Çürüksu) Çayı’nın güney kıyısındadır.

Kolossai'yi Herodot, İran Şahı Xerxes'in İÖ 480 yılında Yunanistan seferine giderken yanından geçtiği kentler arasında anar ve onun "Büyük bir Phrygia kenti" olduğunu söyler. MÖ 401 yılında Genç Kyros'un, ağabeyi İran şahına karşı giriştiği sefere katılan Xenophon da Kyros ordusunun Kolossai'ye uğrayıp konakladığını anlatır, kentin büyük ve zengin olduğunu söyler. Ancak MÖ 3. yüzyılda o yakınlarda kurulan Laodikeia kentinin gelişmesi ölçüsünde Kolossai’nin sönükleştiği anlaşılıyor. Ünlü coğrafya eserini Augustus döneminde yazan Strabon, Kolossai'yi bir “kentçik” diye göstermiştir. Hristiyanlık burada daha İS 1. yüzyılda, İsa'nın havarilerinden Aziz Pavlos'un arkadaşlanndan Epaphras'ın çalışmasıyla yayılmıştır. Epaphras Kolossai'li idi. Bilindiği üzere Hristiyanlığın İlk Yedi Kilisesi (İnanmışlar Topluluğu) Batı Anadolu'da kurulmuştu; bunlardan biri de Kolossai'nin pek yakınındaki Laodikeia'da idi.

Daha İS 8. yüzyılda, müslümanların fetih akınları sırasında, kentin giderek sönükleştiğini, boşaldığını ve savunulması daha kolay bir yerde olan, daha güneydeki Khonai/Honaz'ın bölgedeki en önemli yerleşme birimi durumuna geçtiğini biliyoruz. Hatta Khonai/Honaz, 858 yılında, çevredeki tüm piskoposlukların bağlandığı merkez, yani başpiskoposluk yeri yapıldı.

Kolossai kentinin Akropol'ü ovanın yanıbaşında, kuzey ve batı yanları 60-70 metre yükseklikte olan ama diğer yanları alçak tepeciğin üzerinde idi. Tepe üstü şimdi tarla durumundadır ve sürülmektedir; burada, doğu yanda, surlardan ancak pek önemsiz, pek dağınık bir iki kalıntı görülür. Kuzey tarafta Lykos (Çürüksu) akar. Doğu yanda, yamacın eteğinde, tiyatronun yeri seçilebilmekteyse de görünür kalıntı sağa sola dağılmış üç beş taştan öteye gitmemektedir. Çayın kuzey yakasında Nekropol bulunmaktaydı, ancak buradaki lahitler daha geçen yüzyılda hemen hemen tümüyle toprağa gömülmüş durumdadır.

Khonai, uzun süre Bizans İmparatorluğu sınırları içinde kalmıştır. Sultan Alparslan’ın akıncı komutanlarından Afşin Bey, maiyetindeki Türk birlikleri ile Malazgirt Savaşından önce, 1070 yılında Honaz (Colossea)’ı alarak Denizli’ye kadar gelmiştir. Denizli yakınlarındaki Laodikya ve Khonai (Honaz)’ı ele geçirip yağmalamış ve geri çekilmişlerdir (Umar, Bilge, 1998, s. 80'e atfen Dağdaş ve Dağdaş, 2001).

Ancak daha sonra Khonai, özellikle Haçlı Seferleri sırasında birkaç kez Türkler ve Bizanslılar arasında el değiştirdi. Adı Khones / Honas / Honaz olarak Türkçeleştirilen Khonai, 1207 yılında kesin olarak Türklerin idaresine geçti. O zamana kadar bölgenin en önemli şehri konumundaki Honaz, bundan sonraki yıllarda da idari birimin merkezi olarak yarım yüzyıl kadar önemini sürdürdü.

Honaz'ın Osmanlılar'ın eline geçme süreci 1391'de başladı. Yıldırım Bayezid, Denizli ve yöresini Osmanlı Devleti'ne kattı. Honaz 1403'de Timur'un Denizli'yi almasıyla Osmanlı Devleti'nin elinden çıktıysa da, 1429 yılında tekrar Osmanlıların idaresine geçti. Honaz'ın Osmanlı hâkimiyetine kesin geçişi sırasında Osmanlı Hükümdarı olan II. Murat, 1479'da Honaz'da bir cami yaptırdı. Bu cami, bir bölümü yıkılmasına rağmen halen ayaktadır.

19. yüzyıla gelindiğinde Osmanlı Devleti'nin yaşadığı değişim rüzgarından doğal olarak Honaz da etkilendi. Tanzimat'tan sonra yapılan idari değişiklikte Honaz, Aydın eyaletine bağlı Denizli sancağının bir nahiyesi oldu. Honaz'da idari bakımdan asıl değişiklik 20. yüzyılın başında gerçekleşti. 1914 yılında belediyenin kurulmasıyla Honaz'da resmi hizmetler de artmaya başladı. 1987 yılına kadar Denizli iline bağlı bir nahiye olan Honaz, 19.06.1987 tarih ve 3392 sayılı kanunla ilçe statüsüne kavuştu.

İdari Yapı

Honaz´a bağlı toplam 4 belde ve 12 köy vardır.

Honaz Resmi Kurum Telefon Numaraları

Honaz Kaymakamlığı:(0258) 811-3001
Honaz Belediyesi:0 258 8113107
Honaz Devlet Hastanesi:(0258) 811 1246
Honaz Adalet Sarayı:(0258) 811 3104
Honaz İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü:(0258) 811 3439
Honaz İlçe Emniyet Müdürlüğü: (0258) 811-2288
Honaz Jandarma Komutanlığı:(0258) 811 3016
Honaz Askerlik Şubesi: (0258) 212-8295
Honaz Mal Müdürlüğü:(0258) 781 2347

.

Kale

Yüzölçümü:533 km2 (205,8 mi2)
Nüfus:21,133
Posta Kodu:20570
İl Alan Kodu:0258
İl Plaka Kodu:20 K

Kale, Denizli ilinin bir ilçesidir. Antik yerleşim yeri olan Tabea şehrinin üzerine kurulmuş fakat bu şehir de daha sonra 1950'li yılların başında yaşayan halkı tarafından terkedilerek şehrin birkaç kilometre kuzeyine taşınmıştır.

Tabea antik kenti tarihi Afrodisias kentiyle komşu bir şehirdir. Karya bölgesinin Frigya sınırındaki en önemli şehirlerinden biri olup Büyük İskender`in fethederek geçtiği kentlerdendir. Anadolu tarihi açısından da çok ilginç bir yerdir. Tabea da tarihten bugüne dek kesintisiz yerleşim olmuş ve bugün her kültürden kalma eserleri görmek mümkündür. Karya döneminden kalma mermertaş üzerindeki yazitlar, Büyük İskender`den sonra kurulan kent devlete ait gümüş ve bronz sikkeler, Roma Hamamı ; Bizans dönemi kalıntıları, şuan sadece minaresi ayakta olan Selçuklu dönemine ait camiii, 18. yy Osmanlı Dönemine ait Cevherpaşa Camii, Ege Üniversitesi Prof. Dr. Bozkurt ERSOY'un Kazı başkanlığını yaptığı ekip tarafından restore edilmiştir.

İlçe merkezi Osmanlı döneminde Kale-Davaz olarak anılmaktadır. Şu andaki Tavas ilçesini de içine alan bu birim daha sonra Kale ve Tavas'ın ayrışmasıyla farklı adlarla anılmaya başlanmıştır. Bugünkü Tavas ilçesi tarihi Kale-Davaz beldesine bağlı Yarengüme adlı kasabanın bu ismi almasıyla kurulmuştur. Osmanlı döneminde kuzey-güney hattında Kütahya ile Muğla arasındaki ticaret yollarının kilit noktası olarak önem kazanmış ve doğal kale görünümündeki yerleşim yeri güvenli bir alan olarak idari merkez işlevi de görmüştür.

Türkmen yörük kültürünün ilginç folklorik özelliklerine hâlâ rastlamak mümkündür. Bu açıdan Zeybek kültürünün de önemli alanlarındandır. Davas Zeybeği Kale ilçesinin yöresel oyunlarındandır. Davaz Zeybeği günümüzde Tavas Zeybeği olarak çıksada asıl adı Davaz Zeybeğidir.

Çürüksu Vadisi ile Aydın Ovası'na aynı hat üzerinden bağlanabilen verimli bir ovaya hakim bir yerleşim birimidir.

Kale 1950 sonrası ilçenin ekonomik ve sosyal hayatını etkileyen dramatik bir göç eğrisine sahiptir.

Kale'nin İsmi

İlçenin ilk adı olan "Tabas" incelendiğinde, Taba sözcüğünün kaya anlamına geldiği, kayalık bir tepe üzerinde kurulduğundan, bu adı aldığı anlaşılmaktadır. Ayrıca, Taba kelimesi, maiyetindekiler, bağlı olan insanlar"anlamına da geldiğinden, krala bağlı insanlar, kralın maiyetindekiler olarak nitelendirilebilir. Diğer taraftan; Tabae'nin bir başka adı Türklerle birlikte, Davas veya Tavas olarak günümüze kadar söylenip gelmiştir.

İlçe ilk olarak antik Tabas kentinin harabeleri üzerine kurulmuştur. Bu şehir, iki surlu bir kaledir. Kaleden dolayı, Kale Davaz olarak bilinir. 1950 yılından sonra ise, sadece Kale denilmeye başlanmıştır.

Kültür

İlçenin ismiyle bütünleşen tatlısı "Kaledavaz Baklavası" tüm Türkiye'de ün salmıştır

Eğitim

Yüksek Öğretim Kurumuna bağlı Pamukkale Üniversitesi Kale Meslek Yüksek Okulu,Milli Eğitim Bakanlığına bağlı Mustafa Şipar Anadolu Lisesi,Etem Özsoy Çok Programlı Lisesi ve Kale İmam Hatip Lisesi bulunmaktadır. 16 İlköğretim Okulu, 1 Mesleki Eğitim Merkezi ve 1 Halk Eğitim Merkezi vardır. Bu okullarımızdan 5 İlköğretim ve 3 lise İlçe merkezinde, 2 İlköğretim Karaköy ve Gölbaşı Beldelerinde, 3 İlköğretim okulu Köylerimizde olmak üzere toplam 10 tane 8 yıllık İlköğretim, Kayabaşı köyünde 5 Şubeli İlköğretim okulu ve diğer köylerimizde 5 Birleştirilmiş sınıf İlköğretim okulumuz vardır. İlçede, kapasitesi 288 olan Cumhuriyet Yatılı İlköğretim Bölge Okulu (YİBO) pansiyonunda 127 kız, 124 erkek olmak üzere toplam 245 öğrenci bulunmaktadır.

Coğrafi Yapı

Kale Ege Bölgesinin İçbatı Anadolu Bölümünde Denizli iline bağlı Denizli-Muğla karayolu üzerinde Denizli il merkezine 75Km. Muğla iline ise 80Km. mesafede orta büyüklükte bir Anadolu şehridir. İlçe Tavas,Beyağaç,Karacasu ilçeleri ve Muğla ili ile çevrilidir. Ilçenin yüzölçümü 533Km2 olup eski yerleşim yerinin doğal kale oluşundan dolayi ilçemize Kale Davaz (Kale-Tavas)da denilmektedir. Kale ilçesi 29 derece Doğu meridyeni ile 37 derece Kuzey paralelinde yer almaktadır.

Akarsular

Akçay: Beyağaç Derebaşı mevkiinden başlayıp Sazak,Demirciler,Gökçeören,Muslugüme,Künar köylerini takip ederek İnceğiz köyü hudutlarından Kemer Barajına dökülür.

Yenidere Çayı: Tavas ilçesi hudutlarından başlayıp Kale ilçesinin Narlı,Yenidere,Künar ve İnceğiz köylerini takip ederek Akçay’a dökülür.

Küfrekdere Çayı: Ortatepe köyü hudutlarından başlayıp Yenidere çayına dökülür.

Bitki Örtüsü

Kale ilçemiz Ege Bölgesinin İçbatı Anadolu bölümünde Akdeniz Bölgesinin geçiş alanında bulunmaktadır. Bu nedenle yazları sıcak ve kurak, kışları ılık ve yağışlı geçer. Akdeniz iklimi ile Karasal iklimin özellikleri de görülebilmektedir. Yıllık yağış tutarı 654mm.civarındadır. Hakim rüzgar batı ve kuzey yönlerinden eser. En fazla yağış ocak ayında görülmektedir. En az yağış ise temmuz ayında görülmektedir. İlçe Akdeniz iklimi tesirinde daha fazla kaldığından doğal bitki örtüsü Akdeniz bitki örtüsü oluşturmaktadır. Bunlar maki türleri ve iğne yapraklı ağaçlardır.İlçede geniş yer kaplayan saf karaçam kızılçam ve az miktarda ardıç ağaçlarından oluşmuş ormanlar mevcuttur. Bunların dışında münferit ve küçük topluluklar halinde çeşitli meşe türleri sedir, zeytin, kızılağaç, çınar ve karaağaç türleri vardır. Ayrıca ormanaltı örtüde kekik mantar, meyan ve garig formasyonu dediğimiz küçük ot toplulukları bulunmaktadır.

Jeolojik Yapı Ve Jeomorfolojik Özellikler

İlçe topraklarının jeolojik yapısı oldukça karmaşıktır.İlçede denizel karbonifer kalkerleri hersiniyen stüktürü, karstik röliyefler bulunduğu gibi az eğimli oligosen tabakalar mesezoike ait kıvrımlı kalkerler, mesezoik yaşında serpantiner platolar miyosen dönemine ait monoklinal tabakalar dördüncü zamana ait alüvyon dolgu özelligi gösteren araziler mevcuttur.

Arazi yüzey şekilleri olarak engebeli ve dağlıktır. Sandıraz dağları ve Kepez en önemli dağ sıralarıdır. Bunların yanında küçük çapta mahalli isimlerle anılan ve pek tanınmayan çok sayıda dağ ile tepe mevcuttur. Karayayla köyündeki İtburnu Yeniköy’deki örük,Özlüce köyündeki Tandır ile Demirciler köyündeki Havut dağı bunlardan bazılarıdır.

Denizden yüksekliği 450m.ile 1500m. arasında değişmektedir.İlçe merkezinin ortalama yükseltisi 1050m.civarındadır.İlçe sınırları içinde Akçay, Yenidere ve Küfrük dere deresi ile bunlara bağlı olan çok sayıda derelerle dik ve derin vadilerle oyulmuştur.

İlçe merkezi ile Karaköy kasabası Tavas ovası üzerinde kurulmuştur. Bunun dışında önemli bir düzlük yoktur.

Ekonomi

İlçenin Ekonomisi genelde tarım ve hayvancılığa dayanır. Bunun yanında ormancılık, küçük sanayi ve el sanatları, ticaret, madencilik ekonomiye katkı yapmaktadır.

Tarım Ve Hayvancılık

Tarım: İlçe arazisi72,2 ormanlık saha,21 tarım arazisi,1,8 kullanılmaz vasıfta olmak üzere ayrılmaktadır.

Buna göre:

Orman 72,2 562,400 dekar Tarım arazisi 21 152,500 dekar Kullanılmaz arazi 1,8 13,000 dekar

İlçede 3500 aile çiftçilik yapmaktadır. İlçe arazisinin çok büyük kısmı sulanamadığından tarımda genellikle hububat ve tütün üreticiliği yapılmaktadır. Son yıllarda zeytincilik yapılmaktadır. Habibler, Demirciler, Alanyurt gibi sulu tarım yapılabilen yerlerde domates, biber üretimi yapılmakta ve artmaktadır. Seracılık yeni yeni gelişme göstermektedir.

Bankacılık Ve Ticaret

İlçede Ziraat Bankası ve Halk Bankası bulunmaktadır. Ayrıca Türkiye İş Bankası, Garanti Bankası, Denizbank ve Akbank BTM cihazları bulunmaktadır.İlçemiz Mal Müdürlüğüne kayıtlı 290 gelir vergisi, 547 basit usul, 45 kurumlar vergisi, 352 KDV mükellefi olmak üzere toplam 1234 vergi mükellefi bulunmaktadır. 2009 yılı bütçe gelirleri tahakkuk miktarı 10.204.553,03 TL dir. Tahsilât ise 7.487.558,13 TL. dir. İlçede 7300 MTV mükellefi vardır. Tescilli tescilsiz olmak üzere 3302 adet taşınmaz olup 300.395.467,19 m2. İlçede cumartesi günleri halk pazarı kurulmaktadır. Burada üreticiler ürettikleri ürünleri pazarlamaktadırlar. Ayrıca dayanıklı tüketim malları, manifatura ve gıda maddeleri ticareti yapan parakende ve toptan satış merkezleri mevcuttur.

Hayvancılık, Balıkçılık ve Arıcılık

Hayvancılık: İlçede istenilen düzeyde değildir. Arazinin dağlık ve engebeli oluşundan sığır ve koyun yetiştirmeye uygun değildir. İlçede büyük baş sığır 3630, tek tırnaklı 675, koyun 4000, keçi 8000, tavuk, kaz, hindi gibi kümes hayvanlarının sayısı ise 30800 civarındadır. Hayvancılıktan elde edilen ürünler ve miktarları şöyledir: Süt 7000 ton, Et 300 ton civarında olup ayrıca yumurta tereyağı, peynir, yün, kıl, gibi hayvansal ürünler de elde edilmektedir. Bu ürünlerin tamamına yakını mahallinde tüketilmektedir.

Balıkçılık: Özlüce köyünde bulunan alabalık yetiştirme tesislerinde yıllık 65.000 adet alabalık üretimi yapılmaktadır.

Arıcılık: ilçede 500 adet yerli,1500 adet fenni kovan bulunmakta ve yıllık yaklaşık 15000 Kg.bal elde edilmektedir. Kooperatif Durumu İlçede beş ayrı köyde tarımsal amaçlı Orman Köylerini Kalkındırma Kooperatifi ilçe merkezinde bir, Karagöl (Gölbaşı) beldesinde bir olmak üzere iki adet Tarım Kredi Kooperatifi ayrıca Esnaf ve Sanatkârlar Kooperatifi ile Tütün Tarım Satış Kooperatifi bulunmaktadır.

Ormancılık: İlçedeki orman işletme şefliklerinden maden direği, sanayi odunu, kâğıt odunu olarak toplam üretimi 24982m3 dür. Yakacak odun ve lif yonga üretimi ise 11839 sterdir. İlçede orman arazisi yaklaşık 397.000dekar ile ilçe yüzölçümünün %75’ini kapsamaktadır. Ormanda, karaçam, kızılçam, ardıç ve çeşitli meşe türleri bulunmaktadır.

Sanayi

Madencilik: ilçede zengin linyit yatakları bulunmaktadır. Mülk sınırları içerisinde 14 maden kömürü havzası bulunmaktadır. Altısı işletme ruhsatlı sekizi arama ruhsatlı olan bu havzalardaki kömür kalorisi 3500-6200arasında değişmekte olup yıllık toplam üretim kapasiteleri 100000 ton üretim ise 75 000 ton’dur.

Diğer Sanayi Kolları:İlçede küçük işletmeler şeklinde demircilik kaporta oto tamirciliği tornacılık mobilyacılık gibi işler de yapılmaktadır. Kalemizde küçük sanayi sitesi yapım çalışmaları devam etmektedir.

Tarım

İlçemizin yüzölçümü 533000 dekar olup bunun 397000 dekarı orman arazisiyle toplam arazinin %75’i,125300 dekarı tarım alanı,700 dekarı çayır ve mera ,10000 dekarı ise tarım dışı mesken alanları olarak ayrılmış durumdadır. Tarım arazisinin 115000 dekarı tarla ürünleri 350 dekarı meyveciliğe 4450 dekarı sebzeciliğe 1000 dekarı bağcılığa 500 dekar zeytinciliğe 4000 dekarı çeşitli yem bitkilerine ayrılmıştır.Üretilen tarla ürünlerinin başında tütün buğday arpa, nohut, biber ve ceviz gelmektedir. Ayrıca mısır, yulaf, mercimek, patates, domates, kavun, karpuz, salatalık, ıspanak, pırasa, soğan gibi sebzeler yetiştirilmektedir.Meyvelerden ise zeytin, elma, nar, üzüm, iğde, armut, ayva, badem, erik, kayısı, kiraz gibi ürünler yetiştirilmektedir. İlçede Yetiştirilen bazı ürünler şunlardır:

Tütün:Kireçli arazilerde daha iyi yetişebilen tütün ilçede 49000 dekarlık bir arazide dikilmekte ve yıllık ortalama 3900 ton tütün elde edilmekte bundan da 3000 aile geçimini sağlamaktadır.

Buğday:İlçede 26300 dekarlık bir alanda yaklaşık 6159 ton ürün elde edilmektedir.

Biber: ilçede üretilen biber çevre il ve ilçeler tarafından tanınmakta ve yaz aylarında biber festifali Kale Belediyesi tarafından her yıl düzenlenmektedir. Kale biberi kalitesi ve üretimi ile Kale ile özdeşleşmiştir. Biber ilçede 660 dekarlık bir alanda yıllık 600-700 tonluk üretimi ile önemli bir yere sahiptir. Biber festivalinde en iyi biber yarışması düzenlenmekte olup kaliteli ürün yetiştiren üreticiler ödüllendirilmektedir.

Ceviz: ilçenin bir diğer önemli tarım ürünü de kalitesiyle kendini kanıtlamış olan cevizdir. Ceviz 130 dekarlık bir alanda yıllık toplam üretim miktarı 75-100 ton civarındadır.

Spor

İlçede 1985 yılında kurulmuş Kale Spor ilçenin tek lisanslı kulübüdür. 85 yılı öncesinde ilçede Demir Spor, Ümit 62, Esnaf Spor vb. gibi ilçe halkının kurmuş olduğu takımlar ile sıksık turnuvalar ile müsabakalar düzenlenmiştir. Bu kulüpler maddi sıkıntılardan dolayı kapanmış ve Kale Spor'a katılmışlardır. Kale Spor Denizli 1. amatör de mücadele etmektedir. Kale Spor taraftarları Denizli amatör grupları içinde ilk kez taraftar grubu kurmuşlardır. Taraftarlar 90 dk. takımına destekleriyle bilinmektedir. Tüm deplasmanlarda takımlarını yalnız bırakmamaktadır. Taraftarlar ilçe merkezinde bulunan Belediye Pasajındaki bir kahvehanede toplanmaktadır. Bunun için taraftarlar grubun adını Pasaj koymuşlardır.

Kale Resmi Kurum Telefon Numaraları

Kale Kaymakamlığı:(0258) 671 3034
Kale Belediyesi:(0258) 671 3015
Kale Devlet Hastanesi:(0258) 671 3055
Kale İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü:(0258) 671 3183
Kale İlçe Emniyet Müdürlüğü:0 258 671 31 80
Kale Adalet Sarayı:(0258) 671 24 03
Kale Jandarma Komutanlığı: (0258) 671 31 85
Kale Askerlik Şubesi:0.258.613 12 14
Kale Mal Müdürlüğü:(0258) 671 3432
 

.

Sarayköy

Yüzölçümü:504 km2 (194,6 mi2)
Nüfus:29,739
Posta Kodu:20300
İl Alan Kodu:0258
İl Plaka Kodu:20

Sarayköy, Denizli'nin bir ilçesi.

Tarihçe

Sarayköy ilçesinin kuruluş tarihi kesin olarak bilinmemesine rağmen, 14. yüzyılın sonlarına doğru Türkmen aşiret Reisi Sarıbey tarafından kurulduğu tahmin edilmektedir. Sarıbey’in kendi adı ile kurduğu köyün adı, daha sonraları çeşitli değişikliklere uğrayarak günümüzde Sarayköy’e dönüşmüştür. 1763 yılına kadar köy olan Sarayköy, bu tarihte Aydın iline bağlı bucak olmuştur. 1867 yılında Denizli livasının kazaya çevrilmesi üzerine, Denizli’ye bağlı bir nahiye olarak statüsünü korumuş, 26 Şubat 1882 yılında Denizli’nin sancak olması üzerine bu tarihten itibaren Denizli Sancağı’na bağlı bir kaza olmuştur.

15 Mayıs 1919’da Yunanların İzmir’i işgal ederek Aydın, Nazilli ve Sarayköy’e doğru ilerlemeleri karşısında Sarayköy Heyet-i Milliyesi zaman kaybetmeden harekete geçti. Müftü Ahmet Şükrü Yavuzyılmaz, Sarayköy ve civarında eli silah tutabilen herkesi topladı. Bu girişim sayesinde toplanan gönüllü kuvvet Menderes köprüsünü ve havalisini koruyarak, düşmanın ilerlemesini ve Denizli’ye girmesini engellemiştir. Bu günün anısı ve Sarayköylü vatanseverlerin gösterdiği kahramanlık nedeniyle bir efe heykeli yaptırılmış, bu heykel Sarayköy’ün sembolü olmuştur. Her yıl 24 Mayıs gününde bu anlamlı ve coşkulu olay tüm ilçede “Sarayköy’ün Milli Mücadeleye Katılım Günü” olarak şenliklerle kutlanmaktadır.

Coğrafi Yapı

Denizli merkeze 20 km mesafedeki Sarayköy’ün kuzeyinde Buldan, doğusunda Denizli, güneyinde Babadağ, batısında Buharkent, Kuyucak ilçeleri ile çevrilidir.. Aydın Dağları ile Menteşe Dağları arasında akan Büyük Menderes akarsuyu nedeniyle, aynı adı alan ovada yerleşilmiş, ancak bazı köyler çevredeki dağ eteklerinde sıralanmışlardır. Yüzölçümü 470 km2’dir. İlçenin kuzeyinden Büyük Menderes akarsuyu geçmektedir. Ayrıca yazın suyunu kaybeden küçük çaylarda bulunmaktadır.

Akdeniz ikliminin özelliklerinin görüldüğü ilçede, yazlar sıcak ve kurak, kışlar ise çok soğuk olmamakla beraber yağışlı geçmektedir. Sarayköy’ün Sazak dağı ise genelde çıplak, ancak dağın ve çevresinin ağaçlandırılması için Denizli Orman Bölge Müdürlüğü’nce yoğun çalışmalar sürdürülmekte ve bu nedenle birçok fidan dikilmiş bulunmaktadır.

İdari Yapı

Sarayköy'e bağlı 32 mahalle vardır.

Ekonomi

Sarayköy ve çevresinde en gelişmiş sanayi dalı dokumacılıktır. Eskiden beri Babadağ ve köylerinde yürütülen dokumacılık son yıllarda Sarayköy’ün çevre köylerine de girmiştir. Buralarda çoğunlukla tüccar için fason dokunan ham bezler daha sonra işlenerek ve desen baskıları yapılarak çarşaf ve nevresim halinde piyasaya sunulmaktadır. Köprübaşı köyündeki iki tekstil fabrikası bu yöntemle ürettiği tekstil mamullerini yurt dışına ihraç etmektedir. Sarayköy’de bulunan meşrubat fabrikasında gazoz ve kola gibi içecekler üretilmektedir. Ayrıca Sarayköy-İzmir yolu üzerinde Sarayköy'e 3 km uzaklıkta Menderes Tekstil sSrayköy nufüsuyla birlikte, Manisa, Aydın ve ilçeleri olmak üzere birçok aileye iş imkânı sunmuş, 8 bine yakın çalışanı ile büyük istihdamı başta Sarayköy halkı olmak üzere çevre illere bu imkânı sunmuştur. Sarayköy'de bahçe kültürüde oldukça yaygındır; şeftali, erik, kayısı başta olmak üzere çok sayıda meyve yetiştiriciliği yapılmaktadır. Ayrıca Sarayköy iklimi elverişli olması nedeniyle kendi kendine yetebilen bir ilçemiz olduğu kadar çevre ilçelere, illere ve dış ülkelere de ihraç etmektedir. Çiftçiliğin geçim kaynağı olduğu sarayköyde pamuk üretimi ve bağcılık verimli ovasında yetiştirilmektedir. İlçenin Hasköy köyünde 1 adet tavuk çiftliği bulunmakla beraber Tekke hamamları civarında seracılık oldukça yaygındır. Sarayköy'ün Denizli'ye uzaklığı 22 km olması ulaşımı kolaylaştırmış, sanayi ürünlerinin maliyetini düşürmüş, piyasaya sunulmasını kolaylaştırmıştır. Denizli-Sarayköy güzergahı üzerinde 300'e yakın sanayi tesisi bulunmaktadır.

Kızıldere jeotermal santralinden dışarıya atılan atık sıcak su kullanılarak, merkezî ısıtma yöntemi ile Sarayköy ilçe merkezinde yaklaşık 5.000 konut ısıtılmaktadır.

Kızıldere jeotermal santraline ek olarak yapılan bir tesiste santralden dışarıya atılan atık sudan kurubuz ve sıvı karbondioksit üretilmektedir. Tesisin işletme kapasitesi yurdumuzun bu ihtiyacını karşılayabilecek düzeydedir. Üretilen bu ürünler yurdumuzda meşrubat sanayiinde, gıdaları dondurma ve şoklama işlemlerinde ayrıca endüstride de kullanılmaya başlanmıştır.

İlçede 1940 yılında, 17 ortak tarafından kurulmuş olan (halen 1687 ortağı vardır) 3.500 ton kapasiteli kapalı depolama alanı, 34 adet çırçır makinesinden oluşan bir çırçır fabrikası bulunmaktadır.

Büyük Menderes akarsuyunun suladığı Sarayköy ovası sulu tarımın yapıldığı verimli bir arazidir. Kanal ve kanaletler sistemi ile ekili alanların büyük bir bölümü sulanmaktadır. 105.000 dekarlık pamuk ekili alanı toplam arazinin %68’ini oluşturmakta, ardından sebze ile erik, kayısı şeftali üretimi gelmektedir. Bunların dışında çok olmamakla birlikte zeytin üretimi de yapılmaktadır.

İlçe yer altı kaynakları yönünden zengindir. Yeşilyurt köyü çevresinde alçıtaşı ocakları bulunmaktadır. Sazak dağında ve Kabaağaç alanında kalorisi çok yüksek fakat damar olarak az olan Linyit kömür ocakları bulunur

Yakın çevrede Kızıldere, Tekke, Yenice ılıcaları olmak üzere bu şifalı sular Büyük Menderes akarsuyu çevresinde bulunmaktadırlar. İlçe sınırları içinde ayrıca in hamamı ılıcaları da vardır.

Kızıldere Jeotermal Santrali: Denizli Sarayköy ilçesi Karataş köyü sınırları içerisindedir.

Sarayköy Resmi Kurum Telefon Numaraları

Sarayköy Kaymakamlığı:(0258) 415 2500
Sarayköy Belediyesi:(0258) 415 1016
Sarayköy Devlet Hastanesi: 0258 415 43 77
Sarayköy İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü:(0258) 415 1116
Sarayköy İlçe Emniyet Müdürlüğü:(0258) 415 1841
Sarayköy Adalet Sarayı:(0258) 415 1635
Sarayköy Jandarma Komutanlığı:(0258) 415 1968
Sarayköy Askerlik Şubesi:(0258) 415 1200
Sarayköy Mal Müdürlüğü:0258 4151025
Sarayköy Vergi Dairesi Müdürlüğü:(0258) 415 1951

Bozkurt

Yüzölçümü:400 km2 (154,4 mi2)
Nüfus:12,352
Posta Kodu:20370
İl Alan Kodu:0258
İl Plaka Kodu:20

Bozkurt, Denizli ilinin doğusunda yer alan ilçe. Denizli’ye uzaklığı 52 kilometredir.

Doğusunda Denizli iline bağlı Çardak ilçesi, batısında Honaz ilçesi, güneyinde Acıpayam ilçesi, kuzeyinde Baklan ve Çal ilçeleri ile kuzey doğusunda Afyon iline bağlı Dazkırı ilçesi ile komşudur. Denizden yüksekliği 866.8 metredir.

Topraklarının büyük bir bölümü Hambat Ovası içindedir. Yüzölçümü 400 km²’dir. İlçede Akdeniz ile İç Ege iklimi arasına bir geçiş iklimi görülür. Genelde yazları sıcak ve kurak, kışları soğuk ve yağışlı geçer. 2012 yılı nüfus sayımına göre; merkez nüfusu 6.200, bucak ve köyler toplamı; 7.900 ilçe toplamı; 13.900’dir.

Bozkurt halkının çoğu tarım ile uğraşmaktadır. Sulama ile ilgili çalışmalardada atılan somut adımlarla birlikte sulu tarıma da geçilerek ürün açısından çeşitlilik ve bolluk kazandırılmıştır. Bozkurt ve ona bağlı Cumalı ve Tutluca köylerinde merkeze göre daha fazla sulu tarım yapılmaktadır. Arpa, buğday, kimyon, anason, fasulye, nohut, ayçekirdeği, mısır ve tütün başlıca tarım ürünleridir. Ayrıca bağcılık, hayvancılık ve alabalık işçiliği de yapılmaktadır.

Tarihçe

Halk arasında 93 Harbi diye bilinen 1877 - 1878 Osmanlı - Rus Savaşı sonrasında, Tuna vilayetinden (Bulgaristan) göç eden muhacirler tarafından 1890'a dogru Hambat Ovası’nda Hamidiye ismiyle kurulmuştur. Hambat adı Selçuklularca kurulan Han-Abat Kervansarayı’ndan gelmektedir.

Kurulduğu yıldan 1955 yılına kadar köy statüsünde bulunan Bozkurt, 1955 yılında bucak, 1956 yılında ise belediye olmuştur. 9.5.1990 tarihinde kabul edilen ve 20.5.1990 tarihinde yürürlüğe giren 3644 sayılı kanun ile ilçe olmuştur. 93 Harbi göçünden sonra 1950'li yıllarda yine aynı göç devam etmiş ve yerleşim bölgeleri yine Bozkurt olmuştur. Bozkurt'un önce bucak ve sonra ilçe olması nedeniyle çevre köy ve beldelerden de göç meydana gelmiştir. Bu sebepten ilçe merkezinin %60'ı Bulgaristan göçmenidir.

Köyleri: Alikurt, Hayrettin, Armutalan, Mecidiye, Cumalı, Sazköy köyü, Kuyucak, Avdan, Tutluca, Yenibağlar ve Çambaşı Köyü'dür. Ayrıca İlçeye bağlı İnceler kasabası ilçenin güneyinde yer almaktadır.

İdari Yapı

Bozkurt´a bağlı toplam 1 belde ve 13 köy vardır.(kyn:http://tr.wikipedia.org/wiki/Bozkurt,_Denizli)

Bozkurt Resmi Kurum Telefon Numaraları

Bozkurt Kaymakamlığı:(0258) 831 5501
Bozkurt Belediyesi:(0258) 831 5010
Bozkurt Devlet Hastanesi:0258 831 41 44
Bozkurt Adalet Sarayı:0258 831 44 80
Bozkurt İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü:02588315505
Bozkurt İlçe Emniyet Müdürlüğü:(0258) 831 4785
Bozkurt Jandarma Komutanlığı:(0258) 831 4488
Bozkurt Askerlik Şubesi:0.258.212 82 95
Bozkurt Mal Müdürlüğü:(0258) 831 5508
Bozkurt Vergi Dairesi Müdürlüğü:0258 831 55 47

Şehrini Seç